Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (altıncı sene-i Hicriyenin) Zilka`de (ayı) içinde umre etmek istemişti de (sefer etmişti. Fakat) Mekke müşrikleri Resûlullah`ı Mekke`ye bırakmaktan imtinâ` etmişlerdi. Nihâyet Resûlullah Mekkelilerle (sene-i âtiyede) üç gün Mekke`de kalmak üzere (Hudeybiye) de bir sulh akdetti. Musâleha-nâme yazdıkları sırada müslümanlar, (Alî İbn-i Ebî Tâlib rıdvânu`llahi aleyh yediyle): - Bu kitâbe, Muhammed Resûlullah`ın mûcebince sulh olduğu maddeleri muhtevîdir, unvânını yazmışlardı. Müşrik murahhasları Resûl-i Ekrem`e: - Biz, senin risâletini ikrâr etmiş değiliz ki! Biz, senin Resûlullah olduğunu bilmiş ve tasdîk etmiş olsaydık seni (Mekke`ye girmekten) men` etmezdik. Şu kadar ki, sen, Muhammed İbn-i Abdi`llâh`sın! dediler. Resûlullah bunlara cevâben: - (Siz, beni tekzîb etseniz de vallahi) ben, Resûlullah`ım, Muhammed İbn-i Abdi`llâh`ım, dedi. Bundan sonra Alî`ye: - Resûlullah lâfzını sil! buyurdu. Alî: - Hayır, vallahi ben, senin (Resûlullah unvânını) kat`iyen silemem! dedi. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kitabı aldı. Ve: - Bu kitab Muhammed İbn-i Abdi`llâh`ın, mûcibince sulh olduğu şu maddeleri muhtevîdir, diye yaz (dır) dı: 1) Mekke`ye silâh sokmayacak, yalnız mahfazası içinde getirilebilecektir. 2) Mekkelilerden bir (er) kişi Muhammed`e tâbi` olmak isterse, Mekke`den çıka (rak Medîne`ye gide) miyecektir. Muhammed`in Ashâbından birisi Mekke`de kalmak isterse, bunun da Mekke`de ikameti men` edilmiycektir. (Ferdâsı sene) Resûlullah Mekke`ye dâhil oldu. Muayyen üç gün geç (meğe yaklaş) ınca Mekke müşrikleri Alî`ye gelerek: - Muâhede müddeti geçti. Artık Peygamber`ine söyle de Mekke`den çıksın! dediler. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem de (Ashâbiyle birlikte) Mekke`den çıktı. (Bu sırada Hazret-i) Hamza`nın kızı (Resûl-i Ekrem`e): - Yâ ammî yâ ammî!, diye feryâd ederek arkalarına takılmıştı. Alî radiya`llahu anh onu hemen tutup (mahfede bulunan) Fâtıma radiya`llahu anhâ`ya hitâb ederek: - Amucanın kızını al! deyip onu mahfeye yükledi. Râvî Berâ` İbn-i Âzib diyor ki: (Medîne`ye vardıktan sonra) Hamza`nın kızının misâfirliği hakkında Alî, Zeyd (İbn-i Hârise), Ca`fer nizâ` ettiler. Alî: - Bint-i Hamza benim amucamın kızıdır. Onun terbiyesine ben herkesten ziyâde hak sâhibiyim, diyordu. Ca`fer de: - O, benim amucamın kızıdır. Teyzesi de taht-ı nikâhımdır. (Terbiyesi bana düşer) demişti. Zeyd de: - O, benim kardeşimin kızıdır, bana herkesten yakın diyordu. (Resûl-i Ekrem`e arz-ı husûmet edildiğinde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Bint-i Hamza`nın teyzesine âid olduğuna hükmederek: - Teyze (hıdâne husûsunda) ana mesâbesindedir, buyurdu. Sonra Hazret-i Alî`ye: - Sen bana (neseble, muhabbetle) bağlısın, ben de sana muttasılım, diye taltîf buyurdu. Ca`fer`i de taltîf ederek: - Sen de hılkaten ve ahlâkan bana benzersin! dedi. Zeyd İbn-i Hârise`ye de: - Sen bizim kardeşimiz, dostumuzun! di (ye şeref ver) di.