Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Günün birisinde bana bir kişi geldi. Ve bana, kendine ne cevap vereceğimi bilemediğim bir süâl sordu da dedi ki: - Şol bir kişi hakkında re`yin nedir? ki: o, zinde, silâhı üzerinde olarak sevinç içinde kumandanlarımızla berâber gazâlara çıkar. Fakat kumandanımız (ona ve) hepimize karşı sayamayacağımız derecede çok ve ağır vazîfeler hakkında kat`î ve şiddetli emirlerde bulunur. (Şimdi şu tahammül-fersâ durumda gazînin vaziyeti nedir?: Şu halde de gazînin kumandanının bu ağır emirlerine itâat etmesi vâcib midir?) diye sordu. Ben de ona şöyle cevâb verdim: - Vallahi ben sana ne cevâb vereyim? bilmiyorum. Şu kadar ki, biz (Peygamber`in Ashâbı) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber (bu kadar gazâlarda) bulunduk. O, bir iş hakkında emir verince verilen vazîfeyi biz görünceye kadar bize karşı azim ve şiddet göstermemeğe yakın (bir vaziyette) bulunurdu. Bunun bir müstesnâsı da vardır. Sizden her hangi biriniz Allah`ın azâbından korundukça o kişi, dâimâ hayır ile berâberdir. Şâyed onun gönlünde (bir hususta câiz midir, değil midir? diye) bir şüphe uyandığında o kimse (mâ-fevk) bir (hayır-hâh) kişiye sorup o (nun öğüt) ünden gönlündeki çürüklüğü şifâlandırabilir. -Hoş! Sizin (bu dünyâda) öyle (hak sözlü) bir kişiyi bulamayacağınız (günler) yaklaşmıştır ya?- Kendisinden başka ibâdete değer bir ma`bûd olmıyan Allah`a yemîn ederim ki: ben dünyâdan geri kalan ve geçen günleri, derede birikmiş su gibi tahayyül ediyorum: onun sâfîsi içilmiş de geriye bulanık tortusu kalmıştır.