Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Uhud (harbi) günü piyâde (okçu asker) ler üzerine -ki, bunlar elli kişi idiler- Abdullah İbn-i Cübeyr`i kumandan ta`yîn etmişti de onlara hitâben: - (Ashâb`ım! Size gösterilen) şu yerinizden sakın ayrılmayınız! (Bizim harp saffından ayrıldığımızı, inhizâma uğradığımızı, yâhut) biz (im öldürüldüğümüzü, atlarımız) ı kuşların kaptığını görseniz de size ben haber gönderinceye kadar (yerinizi bırakmayınız!). Yine siz, bizim düşmanları hezîmete uğratıp onları çiğnediğimizi görseniz de size ben haber gönderinceye kadar yerinizden ayrılmayınız! diye kat`î emretti. Bunu müteâkıp (harp başladı ve ilk hamlede) müslümanlar müşrikleri hezîmete uğrattılar. Râvî Berâ` İbn-i Âzib demiştir ki: Va`llahi ben (o sırada düşman ordusundaki müşrik) kadınları gördüm ki, onlar elbîselerini toplamışlar; bacaklarındaki halhalları, baldırları görünerek (ya bozgun askeri teşcî` için, yâhut, kaçarak Uhud dağına çıkmak için) sür`atle koşuyorlardı. Müslümanların bu galebesi üzerine Abdullah İbn-i Zübeyr`in kumandasındaki piyâde okçular biribirlerine: - Arkadaşlar, ganîmet, ganîmet! Cephedeki arkadaşlarınız düşmana galabe etti. Daha burada ne bekliyorsunuz? (Gidelim, biz de ganîmete konalım) dediler. Abdullah İbn-i Cübeyr bunlara karşı: - Arkadaşlar, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in size verdiği emri unuttunuz mu? dediyse de maiyeti: - Va`llahi arkadaşların yanına muhakkak gideceğiz, ganîmetten bize isâbet edeni elbette alacağız! diye ısrâr ettiler. Ve (me`mûr oldukları yeri bırakarak ordunun içine karıştılar.) Onlar varır varmaz yüzleri geldikleri tarafa çevrildi. Ve ordu (nun küllî kuvvetleri) münhezim olarak (Medîne`ye) yönel (erek ric`ate başla) dı. Bu meş`ûm vaziyet ânında idi ki, Resûlullah askerin geri kalanlarını: - (Ey Allah`ın kulları bana geliniz, ey Allah`ın kulları bana geliniz; ben Allah`ın Resûlüyüm! Her kim geri döner de düşmana hücûm ederse, ona Cennet vardır, diye) çağırıyordu. O sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanında on iki kişiden başka kimse kalmamıştı. Uhud harbinde müşrikler bizden yetmiş kişi şehîd ettiler. Halbuki Bedir harbinde Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile Ashâb`ı, müşriklerden yüz kırk kişiyi elde ederek bunun yetmişini katl, yetmişini esîr etmişlerdi. (Harp kesildiği sırada müşriklerin reîsi) Ebû Süfyân (müslümânlara karşı) üç def`a: - İçinizde Muhammed var mı? (Sağ mıdır?) diye seslendi. Fakat Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem, Ashâbını Ebû Süfyân`a cevap vermekten men` etti. Sonra Ebû Süfyân üç kere: - İçinizde İbn-i Ebî Kuhâfe (ki, Ebû Bekr-i Sıddîk`tır) var mıdır? dedi. Sonra da yine üç def`a: - İçinizde İbnü`l-Hattâb var mıdır? diye sordu. Bütün bunlardan sonra da Mekke müşriklerine dönerek: - Anladınız a, bunların hepsi öldürülmüş, dedi. Bunun üzerine Ömer kendini tutamıyarak: - Ey Allah`ın düşmanı, yalan söyledin! İyi bil ki, senin o saydığın zatların hepsi hayattadırlar; yarın (Mekke fethedilirken) sana zarar verecek kuvvetimiz bâkîdir, diye haykırdı. Ebû Süfyân Ömer`e karşı: - Bu gün Bedir gününün karşılığıdır. Harp (tâlii) kuyunun iki kovası gibi biri iner biri çıkar. (Kâh siz galip gelirsiniz, kâh biz). Şimdi siz maktullerinizin içinde işkence ile öldürülmüş kimseler bulacaksınız. Bunu ben emretmedim.