Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: bir kere Gabe (ormanlığı) tarafına gitmek üzere Medîne`den çıkmıştım. Gabe (dağı) nın tâ yokuşuna vardığımızda Abdurrahmân İbn-i Avf`in kölesi (telâşla) bana karşı geldi. Köleye: - Allah sana iyilik versin! Sana ne oldu? diye sordum. Köle: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in (ormanda yayılan) sağım develeri sürülüp götürüldü, dedi: - Kim götürdü? diye sordum. Köle: - Gatafân ve Fezâre (kabîlelerinin adamları) diye cevap verdi. Hemen üç def`a: - Ey sabahçılar, erken kalkanlar! Yetişin baskın var, diye haykırdım; Medîne`nin iki kara taşlığı arasın (daki halk) a duyurdum. Sonra kendim (de yaya olarak heriflerin arkasından) sür`atle koştum. Nihâyet bunlara yetiştim. Hakîkaten develeri bunlar almışlardı. Hemen bunalara ok atmağa ve: "Bene İbn-i Ekva`ım, bu gün de alçakların öleceği gündür" diye haykırmağa başladım. Netîcede develeri -heriflere su içmeğe bile aman vermeden- ellerinden kurtardım ve (mevcûdu yirmiye bâliğ olan) develeri sürerek (Medîne`ye) yöneldim. Yolda Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bana karşı geldi. (Sayham üzerine beş yüz veya yedi yüz kişilik zırhlı bir süvârî kuvvetiyle yardıma çıkmıştı). Ben: - Yâ Resûla`llah! Bu eşkıyâ susuzdur. Ben acele edip su içmelerine meydan vermeden develeri kurtardım (şimdi onlar su tedârikıyle meşgul olacaklardır). Bunların peşi sıra bir müfreze gönderseniz! dedim. Fakat Resûlullah: - Ey İbn-i Ekvâ`! Sen alacağını aldın. Onlara galebe ettin. Artık onları afveyle!. (Hem onlar) şüphesiz Gatafan ve Fezâre (yurduna varmışlardır) şimdi onları konukluyordur, buyurdu.