Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hudeybiye yılında Ashâb`dan yüzer bölüklü on bu kadar kıt`a (nın başın) da sefere çıkmıştı. (Medîne`nin mîkatı yâni ihramlanma yeri olan) Zülhuleyfe`ye geldiğinde kurbanlık develerinin boyunlarına kurban nişânesi olan boğmuklarını taktı; hörgüçlerini bıçakla çizip kanatarak nişanladı. Ve buradan i`tibâren ömre (niyeti) ile ihramlandı. Resûlullah Huzâa (kabîlesin) den (Yüsr İbn-i Süfyân adlı) bir gözcüsünü de (intikşâf için) ileri gönderdi. Kendisi de (maiyyetiyle berâber) yollandı. Tâ Gadîrü`l-Eştât mevkiine kadar ilerledi. Burada Resûlullah`ın gözcüsü Yüsr geldi. - Yâ Resûla`llah! Kureyş, senin aleyhinde birçok halk toplanmış ve Ehâbîş (denilen kabîleler)i de aleyhinde ittifâkına almıştır. Müşrikler seninle muhakkak harb edecekler, ve Kâ`be`yi ziyâretten seni men` edip Mekke`ye girmeğe mâni` olacaklar! dedi. Bu haber üzerine Resûlullah (Ashâbını toplayıp istişâre sûretiyle onlara): - Ey nâs, bana fikrinizi söyleyiniz! Bizi Kâ`be`yi ziyâretten men` etmek istiyen şu müşriklerin âilelerine ve evlâtları üzerine akın etmeyi muvâfık buluyor musunuz? Bakınız, bu sırada müşrikler bize karşı gelirlerse (onlara harb ederiz ve galib geliriz). Çünkü Allah Azze ve Cell câsûsumuzu müşrikler (in gözün) den esirgendi. Eğer müşrikler üzerimize gelmezse, bu düşmanlarımızı (evlâd ve ıyalleri, malları) nehb ü garât edilmiş bir halde bırakırız! buyurdu. Resûlullah`ın bu mütâleası üzerine Ebû Bekir: - Yâ Resûla`llah, sen şu Beyt-i Harâm`ı ziyâret kasdederek yola çıktın; ne bir şeyi öldürmek, ne de bir kişi ile harb etmek istemezsin! Şu halde Kâ`be`ye doğru yürü! Her kim bizi Kâ`be`yi ziyâretten men` ederse onunla vuruşuruz! dedi. (Bunun üzerine) Resûlullah: - Allah adına güvenerek haydi yürüyünüz! buyurdu.