Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber, Hayber gazâsına çıkmıştık. Bir gece giderken kafileden bir kişi Âmir (İbn-i Ekva`) a: - Ey Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize bir parça dinletsene? dedi. Âmir, şâir bir kişi idi. Bunun üzerine Âmir hayvanından aşağı indi. Ve şu (meâldeki) şiirini (güzel sadâ ve edâ ile) okuyarak kafile develerini yollandırdı. "Allah`ım! Sen bize hidâyet etmemiş olsaydın, bize doğru yolu göstermemiş ve bize rahmet etmemiş olsaydın (biz, muhakkak şaşırırdık). Rabb`im -hayâtım Sen`in rızân uğrunda fedâ olsun!- Bizi işleye-geldiğimiz geçmiş günahlarımızdan yarlığa! Ve gönüllerimize sükûnet ve metânet koy! Düşmana kavuştuğumuzda da ayaklarımızı sâbit kıl (sürçtürme!) Rabb`imiz! Din düşmanları bizi fenâlığa da`vet ettiklerinde imtinâ ederiz. O düşmanlar ki, onlar müşrikleri haykırarak üzerimize da`vet etmişlerdir." Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Şiir inşâd edip develeri yollandıran kimdir? diye sordu. Ashâb: - Âmir İbn-i Ekva`dır! dediler. Resûlullah: - Allah Âmir`e rahmet etsin! diye duâ etti. Kafileden bir kişi (Ömer İbn-i Hattâb): - Yâ Nebiyya`llah! Duânız berekâtiyle Âmir Cennet`i hak etti. Âmir`in şahâdeti vâcib oldu. Âmir`le (ve onun şiir ve hamâsetiyle) müstefîd olmamız için keşki onu bize bağışlasaydınız! dedi. Nihâyet Hayber`e geldik. Ve Hayber halkını muhâsara ettik. (Fakat muhâsar yirmi gün sürmüştü), hattâ bize şiddetli bir açlık isâbet etmişti. Sonra Allahu Teâlâ müslümanlara Hayber kalelerinin birer birer fethini müyesser kıldı. Hayber`in müslümanlara fethi müyesser olduğu günün akşamında mücâhitler akşam olunca yer yer ateş yakmışlardı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bu ateşler nedir, niçin yakıyorlar? diye sordu. Ashâb: - Et pişirmek için! diye cevab verdiler. Resûlullah: - Hangi et, ne eti? diye sordu. Ashâb: - Yerli merkeblerin eti! diye cevab verdiler. Resûlullah: - Onu dökünüz kaplarını da kırınız! buyurdu. Ashâb`dan birisi (Ömer İbn-i Hattâb): - Yâ Resûla`llah! Eti döküp kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu. Resûlullah: - Yâhud öyle yapınız! buyurdu. Hayber`de muhârib kavim harb saffı bağlayınca (Âmir, arabların en cenkçi pehlivanı Merhab`e karşı mübâriz çıkmıştı. Fakat) Âmir`in kılıcı kısa idi. Âmir bu kısa kılıcını vurmak için bir yehûdînin (Merhab`ın) baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcının keskin yüzü dönüp Âmir`in diz kapağına isâbet etmekle kahraman şâir bu cerîhadan vefât etmiştir. Râvî der ki: (Bunun üzerine bâzı kimseler Âmir`in bu şekilde vefâtını intihâr sayarak cihâdının mükâfatsız kalacağını iddia etmekle Seleme İbn-i Ekva`, amucası hakkında bu iddiadan müteessir olmuştu). Resûlullah ile Ashâbı Hayber`den döndükleri sıra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem beni gördü. Ve iki elimi tutarak bana: - Ey Seleme, sana ne oldu? (Benzin kaçmış, yeis içindesin!) dedi. Ben de Resûlullah`a: - Yâ Resûla`llah babam, anam sana kurban olsun!. Bâzı kimseler (amucam) Âmir`in gazâsının bâtıl ve şehâdetinin mükâfatsızlığını iddia etmişlerdir! dedim. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bu iddiada bulanan kişi yalan söylemiştir. Âmir için iki ecr ve sevab vardır ve bu muhakkaktır: biri Allah yolunda cihad sevâbı, öbürü cehdi ve bu uğurda son kudretini sarfetmesinin mükâfâtı olarak. -Sonra Resûlullah iki parmağını birleştirerek- muhakkak ki Âmir şehîddir. Yeryüzünde gezen Arab ırkından Âmir`in benzeri pek az bulunur; ve bir rivâyette: Pek az yetişir! buyurdu.