Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Tebûk gazâsından başka Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in ettiği gazâların hiçbirisinden geri kalmadım. Gerçi Bedir gazâsında bulunamadım. Fakat Resûlullah Bedir gazâsına (gitmeyip) geri kalanlardan hiçbir kimseyi azarlamadı. Şübhesiz ki Resûlullah Bedir seferine (cihâd maksadiyle değil Şam`dan gelen) Kureyş kervanını kasdederek çıkmıştı. Nihâyet Cenâb-ı Hak müslümanlarla düşmanlarını vakitsiz olarak (yolda) birleştirdi. Halbuki ben, Akabe gecesi -biz (Ensâr) İslâm(a yardım etmek) üzere bîat ettiğimiz zaman- Resûlulah ile berâber hazır bulundum. Hâlâ benim için Bedir`de hazır bulunmak, Akabe`de bulunmak derecesinde sevimli değildir. Her ne kadar Bedir gazâsı halk arasında Akabe bîatinden çok anılırsa da. Benim Tebûk seferinden geri kalışım vâkıasına gelince, hakîkaten ben o gazâdan tahallüf ettiğim sıradaki kadar hiçbir zaman kuvvet ve suhûleti hâiz olmamıştım. Vallahi Tebûk seferinden önce hiçbir vakit yanımda iki devem bir arada cem` olmamıştı. O gazâ sırasında ise iki devem vardı. Bir de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in âdeti, bir gazâya gitmek isteyince tevriyeli bir ifâde ile maksadının hilâfını ifhâm etmekti. (Bu sûretle hareket edeceği ciheti gizlerdi). Fakat Resûlullah bu Tebûk gazâsında (maksadını gizlemedi. Çünkü) şiddetli sıcak bir mevsimde sefer etmişti. Uzak ve tehlikeli bir yolculukla ve çok kuvvetli bir düşmanla karşılaşmıştı. Bu cihetle Resûlullah gazâ ihtiyaçlarını ona göre hazırlasınlar diye müslümanlara maksadını îzâh etti. Ve gitmek istediği cihet(in Şam taraf)ı olduğunu haber verdi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber sefer eden müslümanlar da çoktu. Mücâhidlerin künyelerini dîvan defteri almıyordu. Kâ`b (rivâyetine devamla) der ki: Hiçbir kimse de gizlenmek istemiyordu. Ancak Allah tarafından vahiy nâzil olmadıkça Resûlullah`a kapalı kalır (bilemez) sanan kimseler saklanmışlardı. Resûlullah bu gazâya meyva ve hurmalar idrâk edip ağaç sâyelerinde gölgelenecek bir zamanda gitmişti. Resûlullah ile müslümanlar gazâ hazırlığiyle meşgul oldular. Ben de onlarla berâber yola hazırlanmak için sabahleyin (evden çıkıp) dolaşırdım. Hiçbir iş görmeden (akşam üzeri) döner gelirdim. Ve kendi kendime: Hazırlanmağa kudretim, vaktim müsâiddir! derdim. Bu (ihmalcilik) bende durmayıp devâm etmişti. Nihâyet herkes gerçekten hazırlandı. Ve bir sabah Resûlullah ile müslümanlar sefere çıktılar. Halbuki ben sefer cihâzından hiçbir şey hazırlamamıştım. Ve kendi kendime: (Adam sende) bir, iki gün sonra ben de hazırlanır, sonra gazîlere iltihak ederim! derdim. Ordu (Medîne`den) ayrıldıktan sonra yine ben sabah vakti hazırlık için çıktım. Fakat bir iş görmeden geri döndüm. Sonra ertesi sabah çıktım, yine boş döndüm. Bu hal bende böyle devâm etti. Nihâyet mücâhidler sür`atle yol aldılar. Gazâ da (elimden) kaçtı. Bununla berâber ben yine gideyim de orduya da yetişeyim diye azmetmiştim. Keşke bunu olsun yapaydım. Fakat bu da bana müyesser olmadı. Resûlullah gazâya gittikten sonra çarşıya, pazara çıktığım ve halk arasında dolaştığım sıra beni en ziyâde mahzun ve mükedder eden bir şey vardı. O da halk arasında (îmânı yerinde, vücûdu zinde kimse) görmemekliğim; ancak ya nâsiyesine nifak damgası vurulmuş kimselerden bir kişi,