Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Medîne`de bir yehûdî vardı. O yehûdî bana her sene hurma harmanı zamânında kadar va`de ile para ikrâz ederdi. Câbir`in Rûme kuyusu yolunda hurma bahçesi vardı. Bir sene Câbir`in hurmalığı mu`tâd derecede mahsûl vermedi. Borcun ödenmesi teehhür etti. Bunun üzerine yehûdî harman vaktinde geldi. Borcumdan bir şey veremiyeceğini sanarak gelecek harman zamânına kadar tecîlini ricâ ettim. Fakat yehûdî imtinâ etti. Bunun üzerine şu müşkül vaziyetim Resûlullah`a arzolundu. O da bâzı Ashâbına: Haydi yürüyünüz, gidelim de Câbir için yehûdîden borcun te`cîlin istiyelim, buyurdu. Ve Resûl-i Ekrem Ashâbiyle hurmalığıma geldiler. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem yehûdîye (te`cîl için) söyledilerse de yehûdî: Ey Ebe`l-kasım mühlet veremem, dedi. Resûl-i Ekrem yehûdînin isrârını görünce kalktı. Ve hurmalıkda şöyle bir dolaşdı. Sonra geldi. Yehûdîye bir daha va`de teklîf ettiyse de yine imtinâ eyledi. Ben de kalktım. Resûlullah`a bir mikdar yaş hurma getirdim ve Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in karşısına koydum. Resûl-i Ekrem hurmayı yedi. Sonra yâ Câbir senin bostan çardağın nerede? diye sordu. Ben de (şurada diye) haber verdim. Haydi orada bana bir yer döşe diye emretti. Ben de hemen döşedim. Resûl-i Ekrem çardağa girip bir az uyudu. Sonra uyandı. Ben gidip bir avuç daha hurma getirdim, ondan da yedi. Sonra kalktı. Yehûdîye bir daha te`cîl teklîf etti. Yehûdî yine imtinâ eyledi. Sonra Resûlullah kalktı. Hurmalığın içinde ikinci bir daha dolaşdı. Sonra: Ey Câbir ağaçdaki hurmaları toplayıp yehûdînin borcunu ver, dedi. (Ben toplayıhcaya kadar) hurma harmamanın başında durdu. İşte bu topladığım hurmadan yehûdîye borcumu verdim. Borca verdiğim kadar da arta kaldı. Sonra bostandan çıkıp doğru Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna geldim. Ve bu bereketli vaziyeti müjdeledim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: "Şahâdet ederim ki, muhakkak ben Allah`ın Resûlü`yüm" buyurdu.