Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem Ashâb (-ı Kirâm`ın) dan bir kaç zât ile birlikte Sûk-ı Ukâz`a doğru yürüyorlardı ki, o târihde şeyâtin, semâdan haber almaktan men` edilmiş, (haber almağa çıktıkca) üzerlerine şühub (-i sâkıbe) atılmağa başlamış bulunuyordu. (Semâya doğru çıkıp koğulan) şeyâtîn, kavimleri nezdine döndüklerinde kendilerine: "Ne oluyorsunuz? (Neden hiçbir haber getiremiyorsunuz?)" dediler. Onlar da: "Ne yapalım? Semâdan haber almaktan men` edildik. Üzerimize şühub (-i sâkıbe) havâle edildi" dediler. (Bunun üzerine) onlara: "Sizin haber almanıza hâil olan her halde yeni hâdis olmuş bir şeydir. Arzın şarklarını, garblarını dolaşın (da) semâdan haber almanıza hâil olan (bu yeni şey) ne imiş (öğreniniz)" denildi. (İşte) bunların içinden Tihâme cihetine yönelmiş olan takım da Sûk-ı Ükâz`a gitmek üzere Nahle`de bulunan Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`in bulunduğu yere varmış oldular ki, o sırada (Resûl-i Hüdâ aleyhi efdalü`t-tehâyâ Efendimiz) orada Ashâb-ı Kirâmına salât-ı fecri kıldırıyordu. (Namazda okuduğu) Kur`ân`ı işidince bunlar kulak verdiler ve (biribirine): "Semâdan haber almaktan sizi men` eden vallâhi işte budur" dediler. İşte o zaman bu haberciler kendi kavimleri nezdine döndüklerinde: ... dediler. Allâhu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri de Peygamberi salla`llâhu aleyhi ve sellem`e ... sûresini inzâl buyurdu. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz`e vahyolunan işte cinnin bu sözleridir.