Ümmü Alâ` Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e bîat eden kadınlardan idi. Ümmü Alâ` demiştir ki: (Hicret-i Seniyye`de) muhâcirler kur`a ile (Ensâr arasında) taksîm edilmişti. Bizim âilenin sehmine de Osmân İbn-i Maz`ûn düşmüştü. Biz, Osman`ı evimizde konukladık. Fakat Osman (bir müddet sonra) sebeb-i mevti olan bir hastalıkla hastalandı. Vefâtında gasledildi. Kendi elbîsesi ile kefenlendi. Sonra Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem cenâzeye geldi. Ben (cenâzeyi tezkiye ederek): -Ey Ebû Sâib; Cenâb-ı Hak sana rahmet etsin! Senin hakkında bildiğim ve bu cemâate bildirmek istediğim şudur ki: sen, Allâhu Teâlâ`nın (âhiret âleminde) kerem ve inâyetine mazhar olmuş bir zâtsın, dedim. Bunun üzerine Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem: - Allâhu Teâlâ`nın bu ölüye ikrâm ve inâyet buyurduğunu neden biliyorsun?" sûretinde sorgularına cevâben ben de: -Yâ Resûla`llâh, babam, (anam) sana fedâ olsun! Allah, (bu îmanlı, tâatli kuluna ikrâm etmez de) ya kime ikrâm eder? dedim. Bu def`a da Resûl-i Ekrem: -Osman İbn-i Maz`ûn ölmüştür. Ve Allâh`a yemîn ederim ki, ben de bu (mübârek) ölü için hayır ve saâdet umarım. Yine Allâh`a yemîn ederim ki, ben, Allâh`ın bir peygamberi iken bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muâmele edileceğini bilemem, buyurdu. Ümmü Alâ` demiştir ki: Vallâhi bundan sonra ben, kimseyi tezkiye etmeğe cesâret edemedim.