Şu haber rivâyet edilmiştir: (Bir kere) ben, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in yanında iken Huzûru Saâdet`e iki kişi geldi. Bunun birisi (ortalığın) fakr-ü ihtiyâcından yana, yakıla bahsediyordu. Öbürüsü de yol kesildiğinden (emniyet ve âsâyiş bulunmadığından) şikâyet etmişti. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem (bunlara cevâb verip) buyurdu ki: Amma kat`-ı tarîk mes`elesi: (çok sürmez), az sonra sana bir zaman gelir ki, o vakit ticâret kervanı kimsenin himâye ve kefâletine muhtâc olmıyarak tâ Mekke`ye kadar çıkar, (gider). Ortalığın müzâyakasına gelince: sizin biriniz (elinde) sadakasiyle (kapı kapı) dolaşıp da kendisinden bu sadakayı kabûl edecek bir kimse bulamayacak bir halde müreffeh günler gelmedikçe kıyâmet kopmaz. Sonra sizden biriniz (Âhirette) Allâhu Teâlâ`nın Dîvân-ı Sübhânîsinden muhakkak durur. Hem de Allah ile kendi arasında ne bir hicab, ne de Allah kelâmını terceme edecek bir terceman bulunmıyarak duracaktır. Sonra Cenâb-ı Mevlâ o kula: - Sana ben mal vermedim mi? diye her halde sorar. O kul da: - Evet, (verirdin Allâh`ım) diye muhakkak cevab verir. Sonra Hak Teâlâ: - Sana ben Peygamber göndermedim mi? diye elbette sorar. O kul da: - Evet, (gönderdin Rabbim) diye şüphesiz cevâb verir. Bu halde o kimse sağına bakar, Cehennem ateşinden başka bir şey göremez. Sonra soluna bakar, Cehennem ateşinden başka bir şey göremez. Ashâbım! Şimdi sizin her biriniz tek bir hurmanın yarısı ile, bunu da bulamazsa güzel sözle olsun kendisini Cehennem ateşinden korusun!