(Küsûf zamânında) Âişe radiya`llâhu anhâ namaz kılarken nezdine gittim. "(Bu) Halka ne oluyor? (neden korkuyorlar?)" dedim. (Küsûf vukûa geldiğini anlatmak için) gök yüzüne doğru (başı ile) işâret etti. Meğer hep namaza durmuşlarmış. Âişe radiya`llâhu anhâ: "Sübhâna`llâh!" dedi. "Bu bir âyet (-i azâb veya tekarrüb-i Kıyâmet) mi?" diye sordum. Başiyle "Evet." diye işâret etti. Bunun üzerine ben de (namaza) durdum. Üzerime baygınlık gelinceye kadar (durdum). (Yanımdaki kırbadan) başıma su dökmeğe başladım. (Namazdan sonra) Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem Allâh`a (Hamd ü) senâ edip buyurdu ki "Cennet ve Cehennem`e kadar (evvelce) bana gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki, bu makamda görmüş olmayayım. Bana vahyolundu ki, siz kabirlerinizde Mesîh-i Deccâl (yüzünden çekilecek) imtihanlara benzer, yâhud ona karîb bir imtihân geçireceksiniz. (Kabre girmiş kimseye) `Bu adam (Yâni Resûlu`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem) hakkındaki ilmin nedir?, diye sorulacak. Mü`min, yâhud sâhib-i yakîn olan kimse: `O (Zât-ı Şerîf) Muhammed`dir. O (Zât-ı Şerîf) Allâh`ın Resûlüdür. Bize (Âyât-ı) beyyinât ile hidâyet getirdi. Biz de da`vetine icâbet ve (isrine) mütâbeat ettik. O (Zât-ı Şerîf) Muhammed (salla`llâhu aleyhi ve sellem)dir., diyecek. (Ve bu söz) üç kere (tekrâr olunacak). Ondan sonra (o kimseye): `(Öyle ise) yat da rahâtına bak. O (Zât-ı Şerîf`in nübüvvetine) yakînin olduğunda şüphe kalmadı., denilecek. (Yok eğer) münâfık ise veyâhud kalbinde şek varsa (o suâle karşı): `Ben ne bileyim? işittim, öteki beriki bir şeyler söylüyorlardı. Ben de söyledim., cevâbını verecek."