Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Hudeybiyye senesi biz de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber gitmiştik. Dostlarım ihramlanmışlardı. Fakat ben ihrâma girmemiştim. Bir ara bize "Gayka" da düşman bulunduğu haber verildi. (Resûlullah`ın emriyle) düşman tarafına (istikşâf için) yöneldik. Arkadaşlarım bir hımâr-ı vahşî görmüşlerdi. (Ve ihramlı bulunduklarından hayretle) biribirlerine gülmeğe başlamışlardı. Baktım, hayvanı ben de gördüm. Ve atımı ona doğru sürdüm; himâr-ı vahşîyi vurup bulunduğu yerde tevkîfe muvaffak oldum. Havyanı yüklenip getirmek için arkadaşlarımdan yardım etmelerini istedim. (İhramlı olduklarından) bana yardım etmekten çekindiler. (Nihâyet kendim getirdim) ve hepimiz bunun etinden yedik. Sonra ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile hatt-ı muvâsalamızını düşman tarafından kesilmesinden korkarak Resûl-i Ekrem`e mülâkî olmak istedim. Atımı kâh şahlandırarak, kâh seyr-i mu`tâd ile yürüterek giderken gece yarısında Benî Gıfar`dan birisine kavuştum. Ve ona: - Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `i nerede bıraktın? diye sordum. Gıfârî bana: - "Ti`hin" mevkiinde bıraktım. "Sükyâ" (köyün)de kuşluk uykusu uyumak iste (yerek maiyetinin hareketini emretmiş) di, dedi. Nihâyet Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `e vâsıl oldum. Huzûru Saâdet`e girdiğimde: - Yâ Resûla`llah! Keşif kolundaki Ashâb`ın sana Allah selâmı, Mevlâ rahmeti okuyup gönderdiler. Düşmanın sizinle hatt-ı muvâselelerini kesmesinden endîşe ediyorlar; bunların gelmesine intizar buyursanız, dedim. Resûlullah, arkadaşlarım gelinceye kadar bekledi. (Bu sırada): - Yâ Resûla`llah! Bir hımâr-ı vahşî avladık; yanımda bunun etinden artmış bir parça vardır, dedim. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbına: - Bu av etini yeyiniz, buyurdu. Halbuki Ashâb-ı Kirâm ihramlı idiler.