Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz bir defa Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûrunda otururken birisi geldi. Ve: - Yâ Resûla`llah! Öldüm, diye hâlinden yanıktı. Resûlullah: - Sana ne oldu ki? diye sordu. O kimse: - Yâ Resûla`llah oruçlu iken zevceme yaklaştım, cevâbında bulundu. Resûlullah: - Âzâd edecek bir köle bulabilir misin? buyurdu. Sâil: - Bulamam, dedi. Resûlullah: - Öyle ise iki ay zincirleme oruç tutmağa gücün yeter mi? diye sordu. Sâil: - Gücüm yetmez. (Hem ben bu felâkete oruç yüzünden uğramadım mı? dedi. Resûlullah: - Altmış yoksulu doyurmak yolunu da bulamaz mısın? buyurdu. Sâil: - Hayır, bulamam, dedi. Ve Ebû Hüreyre`nin rivâyetine göre huzûr-ı Risâlet`te tevakkuf etti. Biz de ne olacağına intizâr etmekte iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e içi hurma ile dolu ve râvînin "Miktel" dediği (15 sâ` istîâb eden) bir zenbil getirildi. Resûlullah: - Hani sâil nerededir? buyurdu. Sâil: - Benim, diye (ayağa kalktı) Resûlulah: - Bu hurmayı al, yoksullara sadaka et! buyurdu. Sâil: - Benden fakîr bir yoksulamı vereceğim yâ Resûla`llah! Allah`a yemîn ederim ki, Medîne`nin kara taşlı iki nahiyesi arasında benim âilemden daha fakir bir âile yoktur, dedi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra da sâile: - Haydi bu hurmayı (al,) âilene yedir! buyurdu.