Ebû Bekr radiya`llâhu anh`in, Allâh`ın, Peygamberi salla`llâhu aleyhi ve sellem`e (takdîrini) emrettiği zekât mikdârına dâir mektub yazdığı (ve şu hükümleri ihtivâ ettiği) rivâyet edilmiştir: Zekâtta (ne) malın yaşlısı ve ayıblısı, (ne de koç veya teke gibi) döl hayvanı alınmaz. Meğer ki, zekât me`mûru bunlardan almak dileye.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in Muâz (İbn-i Cebel)i Yemen`e vâli gönderdiğine dâir hadîs. Buradaki rivâyette de İbn-i Abbâs, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in: Ey Muâz! Sen ehl-i kitâb olan bir kavmin üzerine vâli gidiyorsun, buyurduğunu rivâyet ve hadîsin mâba`dini zikr ettikten sonra âhirinde Resûl-i Ekrem`in: "Ey Muâz! Halkın, sâhibi nazarında en kıymetli mallarını almaktan da hazer et!" buyurduğu rivâyet edilmiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ebû Talha, Medîne`de hurmalık mal cihetiyle Ensâr`ın en zengini idi. Kendisince emvâlinin en sevimlisi de "Beyruhâ" (denilen bostanı) idi. Beyruhâ, Mescid-i Nebevî karşısında idi. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem de Beyruhâ`ya girer, ve onun içindeki güzel sudan içerdi. Enes radiya`llâhu anh demiştir ki: (Ey mü`minler! Malınızın sevdiğiniz kısmından tasadduk etmedikçe hayr-ı mahza, rızâ-yi Bârî`ye nâil olamazsınız!) meâlindeki âyet-i kerîme nâzil olunca, Ebû Talha doğrudan Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`e gelip demiştir ki: - Yâ Resûla`llâh! Allah Tebâreke ve Teâlâ: (Ey mü`minler! Malınızın size sevimli kısmından tasadduk etmedikçe rızâ-yi Bârî`ye nâil olamazsınız!) buyuruyor. Malımın bana en sevimli olanı "Beyruhâ"dır. Beyruhâ` Allah için sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve Allâhu Teâlâ indinde onun zuhr-i âhiret olmasını umarım. Yâ Resûla`llâh! Bu bostan mı Allâhu Teâlâ`nın sana gösterdiği münâsib cihete (lütfen) sarf eyle!. (Enes İbn-i Mâlik demiştir ki): Bunun üzerine Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem: - Tuhaf şey Beyruhâ` (âhirette) sâhibine kazanç veren bir maldır. Beyruhâ` (dünyâda) verimli bir îradtır. Senin ve ne demek istediğini de işittim, (biliyorum). Ben, bu bostanı akrabâna tasadduk ve tahsîs etmeni muvâfık bulunuyorum, buyurdu. Bunun üzerine Ebû Talha: - Yâ Resûla`llâh! Ben de arzunuz vechile yaparım, dedi. Ve Ebû Talha Beyruhâ`yı akâribi ve am-zâdeleri arasında taksîm eyledi.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in (bir bayram günü) musallâya çıktığı hakkındaki Ebû Saîd-i Hudrî radiya`llâhu anh hadîsinin rivâyeti yukarıda geçmişti. Bu rivâyette de Ebû Saîd-i Hudrî demiştir ki: Resûlullâh mescidden dönüp menziline geldiğinde, İbn-i Mes`ûd`un zevcesi Zeyneb gelmiş, Huzûru Saâdet`e girmek için izin istemişti. (Bilâl tarafından): - Yâ Resûla`llâh! Şu izin isteyen kadın Zeyneb`dir, diye arz edildi. Resûl-i Ekrem: - Zeyneb`lerin hangisidir? diye sordu. - İbn-i Mes`ûd`un kadınıdır, diye cevâb verildi. Resûl-i Ekrem: - Evet, ona izin veriniz! buyurdu. Ve Zeyneb`e izin verildi. Zeyneb: - Yâ Nebiyya`llâh! Siz bu gün (Mescid`de) sadaka ile emrettiniz. Benim yanımda kendime âid ziynetlerim vardı. Bunları tasadduk etmek istedim. Fakat İbn-i Mes`ûd, kendisinin ve oğlunun, sadaka vereceğim kimselerden daha ziyâde sadakaya müstehak olduklarını iddiâ etti. (Ne buyurursunuz?) dedi. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem cevâben: - İbn-i Mes`ûd doğru söylemiştir. Zevcin ve oğlun, tasadduk edeceğin kimselerden daha ziyâde sadakaya lâyıktır, buyurdu.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in: Müslüman üzerine atı için ve kölesi için zekât vermek vâcib değildir, buyurduğu rivâyet edilmiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Günün birisinde Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem minber üzerinde oturmuştu. Biz de kendisinin etrâfında oturmuştuk. Bu halde aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm buyurdu ki: Ben (ebediyyete gittik) den sonra dünyâ çiçeğinden, dünyâ hüsn ü behcetinden önünüze nice açılacak ni`met sofraları, hayat sahneleri (yok mu? Bu), sizin için korktuğum muhakkak olan şeylerdendir. Bunun üzerine (Ashab`tan) bir zât: - Yâ Resûla`llâh! Hiç hayr ü ni`met, şerr ü mefsedet celb eder mi? (ki, korkuyorsunuz!) diye sordu. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem (vahye intizâr ederek bir müddet) sükût etti. O sâile Ashâb tarafından: - Sen kim oluyorsun ki, Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e sual soruyorsun? (Bak) sana cevab bile vermiyor, denildi. O sırada biz, Resûl-i Ekrem`e vahy geliyor olduğunu anladık. Râvî Ebû Saîd diyor ki: Resûl-i Ekrem dökmekte bulunduğu bol bir teri nâsıyesinden sildi. Ve sual soran kimseyi över bir edâ ile: - Sâil nerededir? diye sordu. Ve sonra buyurdu ki: - Hakîkaten hayr ü ni`met, şerr ü mefsedet getirmez, (fakat sebeb olur. Bakınız!) Baharın bitirdiği otlardan (zehirli) bir kısmı vardır ki, o, (yiyeni) öldürür, yâhud ölüme yaklaştırır. Lâkin yeşil ot böyle değildir. Onu otlayan hayvan, ölüm tehlikesinden masundur. Bu hayvan, o yeşil otu yer, iki böğrünü şişirince bahar güneşini karşılar. Kolayca tersler, işer, genişler. (Yine) bol bol yer. İşte bu dünyâ malı da yeşil ot gibi câzibtir, tatlıdır. Bu ni`metten miskîne, yetîme, vatancüdâ yolculara tasadduk eden zengin müslüman, ne hayırlı kişidir. (Râvî şek ederek diyor ki:) "yâhud Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in: haksız haram mal toplayan, harîs de dâimâ yiyen, bir türlü doymayan obur gibidir. Kıyâmet gününde bu mal, kendi sâhibinin buhlüne şahâdet edecektir" buyurduğu gibi.
Zeyneb demiştir ki: (Bayram günü) Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e gittim. Kapıda Ensar`dan bir kadını (bekler) buldum. Onun hâceti de, benim hâcetim gibi idi. Bilâl yanımıza geldi. Biz Bilâl`e: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e sor!: Bizim, zevcimize ve himâyemizde bulunan yetimlerimize sadaka vermemiz kifâyet eder mi? (Sadaka vermiş olur muyuz?) dedik. Bilâl Resûlullâh`a arz etti. Resûlullâh da: - Evet bunlardan her birinin sadakası için iki ecir vardır: biri karâbet ve sıla-i rahm ecri, öbürü de sadaka ecr ü sevâbı, buyurmuş.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kerre) ben: - Yâ Resûla`llâh! (Ölen zevcim) Ebû Seleme`nin çocuklarını infâk ettiğimden dolayı bana ecr ü sevab var mıdır? Onlar, benim de çocuklarımdır, diye sordum. Aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm cevâben: - Bu çocukları infâk et!. Bunlara verdiğin sadakanın ecr ü sevâbı vardır, buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem zekât ile emr ettiğinde İbn-i Cemîl`in, Hâlid İbn-i Velîd`in, Abbâs İbn-i Abdi`l-Muttalib`in zekât vermedikleri (Hazret-i Ömer tarafından) Resûl-i Ekrem`e haber verilmişti. Bunun üzerine Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: - İbn-i Cemîl zekâttan nasıl imtinâ edebilir ki, o fakîr iken Allah ile Peygamber`i onu iğnâ etmiştir. Hâlid`e gelince, siz Hâlid`den (zekât istemekle) ona zulm ediyorsunuz. Hâlid zırhlarını vakfetmiştir. Ve bu harb levâzımını Allah yolunda (cihad için) hazırlanmıştır. Abbâs İbn-i Abdi`l-Muttalib ise Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in amucasıdır, (babasının soyundandır). Zekât, ona vâcibtir. Abbâs`ın zekâtı (mîâdından evvel keremen) bir misli ile berâber (verilmiş) tir.
Şöyle rivâyet edilmiştir. Ensâr`dan bâzı kimseler, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`den (sadaka) istemişlerdi. Resûlallâh da bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler. Resûlullâh yine verdi. Sonra (üçüncü) bir daha istediler. Resûlullâh (bu def`a) da verdi. Hattâ yanındaki mal tükendi. Sonra Resûlullâh buyurdu ki: Sadaka malından yanımda bulunanı (verdim. Başkalarına vermek için) sizden kat`iyyen bir şey saklamadım. Kim ki, tese`ülden sakınmak isterse, Allah, o kimseyi afîf kılar. Kim ki, haktan istiğnâ ederse, onu da Allah ganî kılar. Kim ki, sabretmek isterse, Cenâb-ı Hak ona da sabr ihsân eder. Sabırdan daha hayırlı, sabırdan daha vâsi` bir nîmet kimseye verilmemiştir.