Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Ümmü`l-mü`minîn) Meymûne radiya`llâhu anh`in mu`takası, kendisine sadaka malından verilen bir koyunu ölmüş buldu. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem: - Bunun derisinden istifâde eder misiniz? diye sordu. Orada bulunanlar: - Yâ Resûla`llâh! Bu koyun ölüdür, diye cevâb vermişlerdi. Resûlullâh: - Ölü hayvanın ancak etini yemek haram oldu, buyurdu.
Şöyle rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`in huzûruna Berîre`ye sadaka edilmiş bir (parça) et getirildi. (Ve Hazret-i Âişe tarafından) bu et, (âzadlım) Berîre`ye sadaka verilmiştir, (yer misiniz?) denilmesi üzerine aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm: - Bu, Berîre`ye sadakadır, bize de hediye, diye cevâb verdi.
Muâz hadîsi ve Resûlullâh`ın Muâz`ı Yemen`e vâli göndermesi keyfiyeti yukarıda (İbn-i Abbâs rivâyetiyle) geçmişti. Buradaki rivâyette de (Resûlullâh`ın): "Ey Muâz, mazlûmun (fenâ) duâsından hazer et!. Zîrâ mazlûm ile Allah arasında (duânın kabûlüne) hiç bir hâil yoktur" (buyurduğu bildirilmiştir).
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`in âdet-i seniyyeleri, huzûruna bir cemâat zekâtlariyle geldiğinde: Resûlullâh (her zekâtını aldığı kimse hakkında): Yâ Rab! Filân âilesine rahmet ve mağfiret ihsân eyle! diye duâ ederdi. Babam Ebû Evfâ da sadakasiyle geldiğinde onun için de: Yâ Rab! Ebû Evfâ âilesine rahmet eyle! diye duâ buyurdu.
Şöyle rivâyet edilmiştir: Benî İsrâilden birisi bâzı vatandaşlarından karz-ı hasen olarak bin dînar ister. Bu parayı (muayyen vâde ile) bir dostu verir. Parayı alınca deniz (seferin)e çıkar. (Parayı mîâdında göndermek ister,) vapur bulamaz. Bunun üzerine bir odun parçası alır. Odun kütüğünü oyarak içine bin dînar (ile bir mektub) koyup: (Allâhım! Sâhibine ulaştır, diye) denize atar. Ödünç veren kimse de (medyûn mîâdında gelir ümidiyle deniz kenarına) çıkmış bulunur. Sâhilde bir odun parçasiyle karşılaşır. Odunu, âilesinin evde yakması için alır. -râvî hadîsin bakiyesini zikrettikten sonra- müstakriz evinde odun parçasını kesip kırınca bin dînârı bulur, (fıkrasını da rivâyet eder).
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Bağlanmış) behîme (nin cinâyet ve zararı) hederdir. Kuyu (zararı) da hederdir. Mâden (zararı) de hederdir. (Tazminleri lâzım gelmez).. Mâl-i medfunda da humüs (nisbetinde harc) vâcibtir.
Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem Esed kabîlesinden İbn-i Lûtbiyye denilen birisini Benî Süleym`in sadakaları (nın tahsîli) ne âmil tâyin buyurmuştu. İbn-i Lûtbiyye (vazîfeden) geldiğinde Resûlullâh`a hisab verdi.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bir kuşluk vakti (kardeşim) Abdullâh İbn-i Ebî Talha`ya (teberrüken) bir çiğnem istemek için onunla Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`e gelmiştim. Resûlullâh`a (bir davar ağılında) mülâkî oldum. Elinde hayvan dağladıkları demir vardı. Sadaka develerini damgalıyordu.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem zekât-ı fıtrı müslümanlardan köleye, hurre, erkeğe, kadına, küçüğe, büyüğe hurmadan bir sa`, yâhud arpadan bir sâ` olarak vâcib kıldı. Ve bu sadakanın, halk bayram namazına çıkmazdan evvel verilmesini emreyledi.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem zamânında biz (sadaka-i fıtrı) yevm-i fıtırde her nevi` taamdan bir sâ` olarak verirdik. Bizim (mu`tâd olan) yemeğimiz ise arpa, kuru üzüm (yağı alınmadık) keş ve kuru hurma idi.