Başka bir rivâyette, Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`den naklen: "Düşman daha çok (olup da korku daha ziyâde) olursa yaya ve süvâri olarak (ayakta ve hayvan üstünde) namaz kılsınlar" demiştir.
Ahzab`dan dönünce Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem: "Hiçbir kimse (niz) ikindiyi Benû Kureyza`ya varmadıkça kılmasın" buyurdu. (Oraya gidenlerin) bâzıları yolda iken İkindi vakti girdi. (vakit çıkmaya yaklaşınca içlerinden) bâzıları: "Oraya varmadıkça (namazı) kılmayız", (diğer) bâzıları (da): "Hayır, biz kılarız. Bizden taleb olunan bu (dediğiniz) değildir" dediler. Sonra bu (işi) Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`e arzettiler. İçlerinden hiçbirine darılmadı.
(Bir def`a Minâ günlerinde yâni Kurban bayramının ilk üç günlerinden birinde) Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem yanıma girdi. Karşımda "Buâs" ezgilerini (def çalarak) okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanıp (mubârek) yüzünü çevirdi. (Derken) Ebû Bekir radiya`llâhu anh girdi. "(Bu ne hâl?) Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in yanında şeytan mizmarı mı?" diyerek beni azarlardı. (Bunun üzerine) Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem ona dönüp: "Onlara ilişme" buyurdu. (Babamın zihni başka bir şeyle) meşgûl olunca kızlara işâret ettim (onlar da) çıktılar. Yine bir bayram günü idi ki (o gün) siyâhîler kalkan mızrak (oyunu) oynuyorlardı. (Bilmem) ya ben, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`den (bakmağa) izin istedim (de muvâfakat buyurdu), yâhud (kendiliğinden): "Bakmak istiyor musun?" di(ye sor)du. "Evet" dedim. (Bunun üzerine) beni arkasında yanağım yanağına (değecek) vechile ayak üstü durdurup (Habeşîlere): "Haydin (devâm edin) Erfide oğulları" buyurdu. Nihâyet (seyretmekten) usandığımda: "Artık yeter mi?" diye sordu "Evet" dedim "(Öyle ise) git!" buyurdu.
Salla`llâhu aleyhi ve sellem (iyd-i) fıtır günü bir kaç (dâne) hurma yemeden (bayram) namaz (ın)a çıkmazdı. Yine (Enes radiya`llâhu anh`den) diğer rivâyette bunları tek (adedli) olarak yerdi, diyor.
Nebiyy-i Ekrem RS`den (Kurban bayramı) hutbe (sini) söylerken işittim: "Bu günümüzde bizim için ilk yapılacak şey, namaz kılmaktır. Ondan sonra (evlerimize) dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim (böyle) yaparsa sünnetimize muvâfık iş görmüş olur."
Nebiyy-i Ekrem RS Kurban bayramı günü bize hutbe îrâd buyurup: "Her kim bizim (bu) namazımızı kılıp (ondan sonra) keseceğimiz kurbanı keserse kurban (sünnetin)`e muvâfık iş yapmış olur. Her kim de namazdan evvel kurbanını keserse, namazdan evvel (kesilmiş olup kurban olmıya gayr-ı sâlih) olmuş olur ve onun kurban`dan ecri olmaz" buyurdu. Bunun üzerine Berâ` (İbn-i Âzib`in) dayısı Ebû Bürde İbn-i Niyâr (ayağa kalkıp) dedi ki: Yâ Resûla`llâh, ben davarımı namazdan evvel kurban etmiş bulundum. Bu günün yeme içme günü olduğunu bildim de davarımın evimde boğazlanan ilk davar olmasını arzu ettim. (Bu maksatla) davarımı boğazlayıp namaza gelmeden evvel sabah taâmımı ettim. (Resûlullâh RS:) "Senin (bu) davarın (kurban davarı değil) yalnız (yenecek) et davarıdır" buyurdu. Bunun üzerine (Ebû Bürde): "(Öyle ise) yâ Resûla`llâh, bizim henüz yaşına basmamış dişi bir çepişimiz vardır ki, bence iki davardan daha iyidir (onu kesecek olursam) benim için bu (kadarı) yeter mi?" diye sorunca (RS): "Evet, (lâkin) senden sonra hiçbir kimse için yetmiyecektir" buyurdu.
Resûlullâh RS (iyd-i) fıtır ile (iyd-i) adhâ günlerinde musallâya çıkardı. İlk başladığı şey namaz olurdu. Sonra (namazdan) çıkıp cemâat (oldukları hey`ette) saflarında otururken ayakta onlara dönüp kendilerine va`z buyurur, vesâyâda bulunur ve (ne emredecek ise) emrederdi. (Hattâ o esnâda) kimleri (gazâ için bir tarafa) gönderecek olur ise gönderir, yâhud (başka) bir şeyin yapılmasını emredecek olursa eder ve (ondan) sonra (musallâdan) avdet buyururdu. Ebû Saîd (-i Hudrî radiya`llâhu anh) der ki, nâs (sünnete muvâfık olarak) hep böyle yapıp (yâni namazı hutbeye takdîm edip) dururlarken ya bir (iyd-i) ahdâ, ya bir (iyd-i) fıtır gününde Mervân ile birlikte (musallâya) çıktım, o zaman Mervân Medîne emîri idi. Musallâya vardığımızda bir de baktım ki (orada) Kesîr İbni`s-Salt`ın binâ ettirdiği bir minber var. Mervân, namazı kıldırmadan minbere çıkmaya davranmaz mı? (Mâni` olmak için) elbîsesinden yakaladım. Çekiştik. (Nihâhet) o (benden kurtulup) minbere çıktı ve namazdan evvel hutbeyi îrâd etti. Ona: "Vallâhi siz (Sünnet-i Resûlü) tağyir etmiş oldunuz" dedim. "Yâ Ebâ Saîd, senin o bildiğin şey (artık) gitti, (hükmü kalmadı)" dedi. Ben de "Benim bildiğim şey (dediğine göre) bilmediğim şeyden vallâhi daha hayırlıdır" dedim. Bunun üzerine "Namazdan sonra nâs (bizi dinlemek üzere) karşımıza oturmıyacakları için (hutbeyi) ben namazdan evvele aldım" cevâbını verdi.
Şöyle demişlerdir: (Ahd-i Celîl-i Nebevî`de) ne (iyd-i) fıtır gününde, ne de (iyd-i) adhâ gününde (bayram namazı için) ezân okunmazdı.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem ile, Ebû Bekr, Ömer ve Osmân (radiya`llâhu anhüm) ile birlikte namazında bulundum. Hepsi (de) namazı hutbeden evvel kılarlardı.
Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`in: "Başka günlerin hiç birinde (içinde bulunduğumuz) şu on gündeki amellerden daha efdal hiçbir amel yoktur" buyurduğunu ve: "Cihad da mı (daha efdal değil?)" denmesine karşı: "(Evet,) cihad da, meğer ki bir kimse nefsini (Allah yolunda) muhâtaraya atıp (kendisine âid ne mal, ne nefis) hiçbir şeyi geri getiremez olursa, (işte onun ameli bunlardan da efdaldir)" cevâbını verdiğini (sened-i muttasıl ile) rivâyet etmiştir.