"Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem zamânında biz, mütemetti` olarak haccederdik. Kur`ân da (temettuun cevâzı vechile) nâzil oldu. Bir adam da (Hazret-i Ömer) hâlâ gönlü ne dilerse onu söyliyor" dediği rivâyet edilmiştir.
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in Mekke`ye Bathâ-i Mekke`nin "Kedâ`" denilen "Seniyye-i ulyâ" yolundan girdiği, (Küdâ denilen) Seniyye-i süflâdan da avdet buyurduğu rivâyet edilmiştir.
Âişe-i Sıddîka demiştir ki: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e Hıcr-ı İsmâil`in cidârından sordum: - Yâ Resûla`llâh! Bu duvar Beyt`ten midir? dedim. Resûlullâh cevâben: - Evet, (cidar, Beyt`tendir) buyurdu. Ben yine sordum: - Kureyş`in bu Hıcr`ı Kâ`be`ye idhal ve ilhâka büdceleri kifâyet etmedi, (Beyt`i daralttılar) diye cevab verdi. Ben: - Kâ`be`nin kapısı niçin bu derece yüksektir? diye sordum. Resûl-i Ekrem: - Senin kavmin dilediklerini Beyt`e koymak, dilediklerini de koymamak için, cevâbında bulundu. Sonra Resûl-i Ekrem: Yâ Âişe! Eğer kavmin Kureyş, câhiliyet devrine yakın olmasaydı ben, cidârı (Hıcr`ı) Beyt`e ilhâk etmek, Beyt`in kapısını da zemin (seviyesi) ne indirmek isterdim. Fakat böyle yapıldığında kaviminin kalbinin kırılmasından endîşe ederim, buyurdu.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Hazret-i Âişe`ye cevâben) buyurmuştur ki: kavmin, câhiliyet devrine yakın olmasaydı Beyt`i emreder yıktırırdım. Kâ`be`ye, kendisinden hâric bırakılan Hıcr`ı ilhak ederdim. Beyt`i zemin seviyesine indirirdim. Bâb-ı şarkî ve Bâb-ı garbî olmak üzere iki kapı yapardım. Ve böylece İbrâhim`in (inşâ ettiğ Beyt`in) vaz`-ı aslîsine bâliğ ve vâsıl olurdum.
Rivâyet olunduğuna göre, Üsâme Resûl-i Ekrem`e: - Yâ Resûla`llâh! (Yarın) Mekke`de nereye ineceksiniz, evinize mi? diye sormuş. Resûlullâh şöyle cevap vermiş: - Akîl (burada) evden, menzilden bir şey bırakdı mı ya? Akîl ve kardaşı Tâlib, Ebû Tâlib`e vâris oldular. Halbuki Ca`fer ile Alî radiya`llâhu anhümâ Ebû Tâlib`e vâris olmadılar. Çünkü bunlar Müslim idiler. Akîl ile Tâlib ise kâfir idiler.
Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem (Minâ`dan) Mekke`ye inmek istediğinde: Yarın (öbirisi gün) inşâ-Allâh menzilimiz, Benî Kinâne yurdu olacaktır ki, burada Kureyş ile Kinâne oğulları küfr üzerine ahd etmişlerdi, buyurmuştur. Resûl-i Ekrem Benî Kinâne Hayfi demekle, "Muhassab" mevkiini kasedtmişti. Bu ahd ü peymân, Kureyş ile Benî Kinâne arasında Hâşimîler ve Abdülmuttalib oğulları aleyhine: "Bunlarla kız alıp vermemek, alış veriş etmemek üzere" akdedilmişti. Hâşimîlerle Muttalibîller Resûl-i Ekrem`i Kureyş ile Kinâne`ye inkıyâda iknâ edinceye kadar devâm edecekti.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Kâ`be`yi (âhir-i zamanda) Habeş (liler) den iki cılız bacaklı birisi tahrîb edecektir" buyurduğunu rivâyet edilmiştir.
Âişe-i Sıddîka demiştir ki: Müslümanlar Ramazan farz kılınmazdan evvel Âşûrâ (Muharrem`in onuncu) günü oruç tutarlardı. Ve o günü Kâ`be`ye (yeni) örtü örterlerdi. Cenâb-ı Hak Ramazan orucunu farz kılınca Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem: "Âşûrâ orucunu tutmak istiyen onu yine tutsun, tutmak istemiyen de tutmasın" buyurdu.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Ye`cûc ve Me`cûc`un hurûcundan sonra da Beyt (u`llâh) haccedilir ve ömre edâ olunur" buyurduğunu rivâyet edilmiştir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Kâ`be`yi yıkacak olan o apışak, iri ayaklı koyu siyah Habeşîyi Kâ`be`nin (duvar) taşlarını birer birer kopardığını görür gibi biliyorum" buyurduğu rivâyet edilmiştir.