Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in tavâfı hakkında rivâyet olunan bir hadîsi yakında geçmişti. Bu rivâyette de İbn-i Ömer: "Aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm`ın tavâftan sonra iki rek`at (Tavâf) namazı kılıp sonra Safâ ile Merve arasında sa`y etti" hadîsini ziyâde etmiştir.
Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Kâ`be`yi tavâf ederken bir insan geçti. Bu zavallının eli, başka bir insana bir kayışla, yâhud bir iple, yâhud bunlardan başka (mendil gibi) bir şey ile bağlanmıştı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (şafkatli) eliyle bu bağı kopardı. Bundan sonra yanındaki adama: "bu zavallıyı eliyle yed!" buyurdu.
Ebû Bekr-i Sıddîk radiya`llâhu anh Vedâ Hacc`ından (bir sene) evvel taraf-ı Peygamberî`den Emîr-i Hac olarak (Mekke`ye) gönderildiğinde Ebû Bekr de Ebû Hüreyre`yi Kurban bayramının ilk günü Minâ`da büyük bir cemâat içinde halka (şu iki maddeyi) i`lâna me`mur etmiştir (Ebû Hüreyre): Ey nâs iyi biliniz! Bu yıldan sonra müşriklerin haccetmeleri, çıplakların da Kâ`be`yi tavâf eylemeleri yasaktır! (demiştir).
"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Vedâ haccında) Mekke`ye geldi. (Beyt`i) tavâf, ve Safâ ile Merve arasında sa`y etti. Ve bu tavaftan sonra tâ Arafât`tan dönünceye kadar Kâ`be`ye yaklaşmadı.
İbn-i Ömer: "Abbâs İbn-i Abdülmuttalib radiya`llâhu anh huccâca şerbet dağıtmak için Minâ gecelerinde Mekke`de ikâmet etmek üzere Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem`den izin istedi. Resûl-i Ekrem de müsâade buyurdu" demiştir.
Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem (Harem-i Şerifteki) şerbet dağıtılan sebîl mahalline geldi. Ve şerbet istedi. Abbâs (radiya`llâhu anh) oğluna: - Ey Fadl! Anana git, yanındaki (husûsî) şerbetten Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem`e getir!. dedi. Resûlullâh: - (Hayır) bana bu şerbetten ver buyurdu. Abbâs: - Yâ Resûla`llâh! Halk, buradaki şerbete ellerini sokuyorlar, demişti. Resûl-i Ekrem: - İşte halkın içtiği bu şerbetten ver! buyurdu.. Ve Abbâs`ın sunduğu umûmî şerbetten içti. Sonra Resûlullâh Zemzem kuyusuna geldi. Benî Abbâs (burada huccâcı) sulayorlardı. Ve kuyudan su çekiyorlardı. Resûlullâh: - (Ey Abdülmuttalib oğulları) çekiniz! Siz, hayırlı bir iş işleyorsunuz, di(ye taltîf buyur)ldı. Sonra Resûlullâh: - Halkın (su çektiğime imtisâl etmek için) tehâcüm etmesi endişesi olmasaydı, ben de devemden iner, hattâ kuyunun ipini, [eliyle mübârek omuzuna işâret ederek] şuraya kor, (sizin gibi çeker) dim, buyurdu. Yine İbn-i Abbâs radiya`llâhu anhümâ`dan gelen bir rirvâyette İbn-i Abbâs: "Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem`e Zemzem suyundan sundum. Risâlet-maâb ayakta olduğu halde içti" demiştir. Yine İbn-i Abbâs`tan gelen bir rivâyette: "Resûlullâh, o günü deve üzerinde idi" demiştir.
Âişe-i Sıddîka`dan kızkardeşinin oğlu Urve İbn-i Zübeyr, Allâhu Teâlâ`nın: "Safâ ile Merve Allâh`ın şiâr ve alâmetlerinden (iki tepe) dir. Kim ki Beytullâh`ı ziyâret veya ömre ederse, bu iki tepe arasında sa`yetmesinde günah yoktur" meâlindeki kavl-i şerîfinin hükmünden sorup. Şu halde: - Yemîn ederim ki, hiç bir kimse Safâ ile Merve arasında sa`yetmemekten dolayı günahkâr olmaz, (sa`y mübah olur) demiştir. Hazret-i Âişe şöyle cevab vermiştir: - Ey kardeşimin oğlu, ne fenâ söz söyledin. Eğer bu âyet-i kerîmenin hükmü senin te`vîl ettiğin gibi (sa`y mübah) olsaydı, âyet-i kerîme: "Safâ ile Merve arasında sa`y etmemekte günâh yoktur" sûretinde olurdu. Şu kadar ki, bu âyet-i kerîme Ensâr hakkında inzâl buyurulmuştur: Ensâr, müslüman olmazdan evvel "Menât-i Tağiye" putuna teabbüd için ihrâma girerlerdi. Bu puta (dikili bulunduğu) "Müşelled" mevkiinde ibâdet ederlerdi. Ensâr`dan ihramlanan kimseler, (kendi putları karşısında merkûz olan) Safâ ile Merve putları arasıda sa`yetmeği günâh addederlerdi. Ensâr müslüman olunca müşkül addettikleri bu vaziyeti Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem`den sordular. Ve: - Yâ Resûla`llâh! Safâ ile Merve arasında sa`yetmek bize girân geliyor, dediler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak: (Safâ ile Merve şeâir-i ilâhiyyedendir...) meâlindeki âyet-i kerîme`yi inzâl buyurdu. Âişe radiya`llâhu anhâ: - Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem Safâ ile Merve arasında sa`yi (lisân-ı Kur`an`la) teşrî` buyurdu. Bunlar arasında sa`yi terk etmek kimse için câiz değildir, demiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem tavâf-ı kudûmu (kezâ tavâf-ı rüknü) edâ ederken, (ilk) üç (şavtı) nda remel (ki, meşy-i serî`) ile, dördünde de (mu`tâd üzere) yürürdü. Safâ ile Merve arasında tavâf ederken de Batn-i Mesîl`de (Mîl-i ahdâr hizâsında remelin fevkınde) sa`yederdi.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbiyle berâber hacca ihramlandıklarında Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile Talha`dan bir de Yemen`den gelen Alî radiya`llâhu anh`ten başkasının hedyi yoktu. Alî kurbanını yanında getirmişti. Ve: "Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in ihrâma girdiği gibi ihramlandım" demişti. (Mekke`ye geldiğmizde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbına: - (İhramlanırken niyet ettikleri) haccı, ömreye tahvîl etmelerini, tavaf (ve sa`y) eylemelerini, sonra saçlarını kestirip ihramdan çıkmalarını, yalnız yanında hedyi (, kurbanı) bulunanların ihramlarını muhâfaza etmelerini emreyledi. (Fesh-i hacca memur olan Ashâb, bu hâle taaccüb ederek): - (Bu ne haldir?) Biz, kadınlarımızdan bile müstefîd olarak Minâ`ya gideceğiz (de Resûlullâh ihramlı ve mahrum kalacaktır), demişlerdi. Ashâb arasında söylenen bu söz Resûl-i Ekrem`e erişince, cevâben: - Hac aylarında ömrenin cevâzını şimdi hatırladığım (gibi) ihrâma girerken de derpîş eylemiş olsaydım, hediy sevk etmezdim. Ve yanımda kurbanım olmasaydı, şimdi (ben de sizin gibi) ihramdan çıkardım, buyurdu.
Enes İbn-i Mâlik`ten birisi (, hadîsin râvîsi Abdülâziz İbn-i Refî`): - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den hatırladığın bir şey`i (yâni) terviye (Zilhicce`nin sekizinci) günü öğle ile ikindi namazlarını nerede kıldığını bana haber verir misin? diye sormuş. Enes İbn-i Mâlik: - Minâ`da kıldı, diye cevab vermiş. (Abdü`l-Azîz): - Minâ`dan dönüş günü ikindi namazını nerede kıldı? diye sormuş. Enes İbn-i Mâlik: - Ebtah (yâni Muhassab) de kıldı, diye cevab vermiş. Bundan sonra Enes: - Ey sâil! Sen de ümerânın işlediği gibi işle, demiştir.