(Abdullah İbn-i Keysân`ın rivâyetine göre) Esmâ` her ne zaman Hacun mevkiine uğrarsa şöyle dermiş: Allah, (Resûlü) Muhammed`e salât (ve selâm) buyursun! Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile biz, (esnâ-yi) hacda) bu Hacun mevkiine inmiştik. O günlerde biz, yükü hafif, biniti az, azıkları az kimselerdik. Ben, kardeşim Âişe, Zübeyr ve (bizim gibi hedy sevk etmeyen) fülân ve fülân (haccı fesh ile) ömre ettik. Biz, Beyt-i tavâf edip (sa`y ve taksîrden sonra) ihramdan çıktık ve sonra hac için yeniden ihrâma girdik.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bir gazâdan, bir hacdan, bir ömreden döndüğünde her yüksek mahalde üç kerre tekbir getirir, sonra şöyle duâ buyururdu: Lâ ilâhe illa`llahü vahdeh; lâ şerîke leh; lehü`l-mülkü ve lehü`l-hamd; ve hüve alâ külli şey`in kadîr. Âyibûne, Tâibûne, Âbidûne, Sâcidûn; li-Rabbinâ hâmidûn. Sadaka`llahü va`deh ve nasara abdeh ve hezeme`l-ahzâbe vahdeh "= Yâ Rab! Sen`den başka ma`bud yoktur, yalnız Sen varsın!. Sen`in şerîkin yoktur. Bütün mülk Sen`indir, bütün hamd de Sen`indir. Allah, her şey`e kadirdir. Allah`ım! Biz Sana (, bize bahşettiğin ana vatana) yöneldik; (günahlarımızdan) tevbe ediyoruz; biz, ancak Rabbımıza ibâdet, Rabbımıza secde, Rabbımıza hamd ederiz. Cenâb-ı Hak va`dinde sâdıktır; kuluna nusrat etmiştir, yalnız başına bütün (eyyâm ü mevâtindeki) şirk bölgelerini dağıtmıştır".
(Mekke`nin fethi günü) Nebî RB`i, Abdülmuttalib evlâdının oğlancıkları istikbâl etmişlerdi. Resûlullah (bunlardan) birisini (devesinin) önüne, öbürüsünü de arkasına bindirdi.
"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (seferden dönüşünde) âilesi (nezdi) ne geceleyin gelmezdi. Ya kuşluk vakti veyâhud zevâl ile akşam arası bir zamanda gelirdi" dediği rivâyet edilmiştir.
"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (kişinin seferden) âilesi (nezdi) ne gece gelmesini nehyeyledi" dediği rivâyet edilmiştir.
Şöyle dediğini (râvîsi Humeyd işitmiştir): Resûlulah salla`llahu aleyhi ve sellem bir seferden dönüp de Medîne`nin yüksek mebânîsini görünce (yollanması için) devesini salıvermek i`tiyâdında idi. Eğer deveden başka bir hayvana râkib bulunursa, onu da (yollanması için) harekete getirirdi. (Hâris İbn-i Umeyr) rivâyetinde: Medîne`ye muhabbetinden dolayı (binidini tahrîk ederdi) ziyâdesi vardır.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem `in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Sefer, azabdan (elem veren) bir parçadır. O, sizin yemenizin, içmenizin, uyumanızın tadını kaçırır, intizâmını bozar. Müsâfir, sefere âid işini bitirince âilesi (nezdi) ne dönmeyi ta`cîl etsin!.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Hudeybiyye ömresinde Kâ`be`den) men` edilmişti, Resûlullah başını tıraş etti; kadınlarına yaklaştı; kurbanını kesti; nihâyet gelen sene ömre eyledi.
Müşârün-ileyh şöyle dermiş: Sizden biriniz (Arafat`a çıkamıyacak sûrette) hacdan men` edilirse (temessük için) size Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `in sünneti kâfî değil midir? O muhsar, Beyti tavâf ve Safâ ile Merve arasında sa`y eder. Sonra muhrime haram olan her şey buna halâl olur. Nihâyet gelen sene hacceder, bu kımse ya kurban keser, yâhud kurban bulamazsa oruç tutar.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `in (Hudeybiye`de) tıraş olmazdan evvel kurban kestiği ve ashâbına da kurbanı tıraşa takdîm etmelerini emir buyurduğu rivâyet edilmiştir.