Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Rahm (adı ki karın yakınlığı, hısımlıktır) rahmân (ismin)den alınmıştır. (Bu rahm karâbeti) sık ağaçların birbirine sarılmış kökleri gibidir. Allahu Teâlâ buyurdu ki: "Ey rahm karâbeti! Her kim sana bağlı bulunur (sıla-i rahm ederse) ben de ona rahmetini erdiririm, kim ki sana münâsebetini keserse, ben de ona rahmetimi keserim."
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`den gizli değil, açık olarak şöyle buyurduğunu işittim: Ebû Tâlib`in, babamın akrabâsı, benim velîlerim değillerdir. Benim velîm Allah`dır, ve sâlih mü`minlerdir. Şu kadar ki, babamın ve Ebû Tâlib`in rahm ve karâbet hakları vardır. O karâbet sebebiyle onlara bağlı bulunur (ziyâret eder)im.
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Misliyle bilmukabele birr ü ihsân eden kişi, akrabâya hakîkî sıla-i rahmetmiş değildir. Lâkin hakîkî sılacı, kendisinden akrabâlık sıla ve ihsânı kesildiği halde sıla ve ihsanda bulunan kimsedir.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`e Bedevî bir Arab gelip: Yâ Resûla`llah! Siz çocuklarınızı öper (sever) misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız, demişti. Resûl-i Ekrem: (Ey oğul) Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmıştır, ben ne yapabilirim, diye cevab verdi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzurlarına (Hevâzin kabîlesinden) birtakım esirler gelmişti. Bunların içinde (emzikli) bir kadın vardı, (çocuğunu kaybetmişti.) O, göğsüne biriken sütü sağıyor (çocuklara) veriyor, emziriyordu. Bu kadın esirler arasında çocuğu(nu) bulunca hemen alıp sînesine bastı ve (derin bir şefkatle) çocuğunu emzirmeğe başladı. Bu yüksek şefkat levhasını görünce, Resûl-i Ekrem bize: Şu kadının çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız? Dedi. Biz de: Hayır, atmamağa muktedir oldukça atmaz, dedik. Resûl-i Ekrem: "İşte Allahu Teâlâ kullarına, bu kadının çocuğuna şefkatinden daha merhametlidir", buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittim: Allahu Teâlâ rahmetini yüz parça yaptı da, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün mahlûklar biribirlerine acırlar (sevişirler). Hattâ kısrak (yavrusunu emzirirken) dokunur korkusiyle bir ayağının tırnağını yukarı kaldırır.
Şöyle dediğ rivâyet olunmuştur: Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem beni alır dizine oturturdu, Hasan`ı da öbür dizine oturturdu, sonra bizi sînesine basarak: Allah`ım bunlara rahmet ve saâdet ihsan buyur. Çünkü ben bunların hayır ve saâdetlerini dileyorum, buyurdu.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh şöyle demiştir: Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem namaza durmuştu. Biz de onunla berâber durmuştuk. (Câhil) Bedevî bir Arab namaz içinde: Allah`ım bana ve Muhammed`e rahmetini ihsân et, bizden başka hiç kimseye rahmet etme, diye duâ etmişti. Resûl-i Ekrem selâm verince A`râbîye: Ey Bedevî! Sen Allah`ın geniş rahmetini daralttın, buyurdu.
Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu rivâyet olunmuştur: Bütün mü`minleri biribirlerine merhamette, muhabbette, lûtuf ve âtıfet hususlarında sanki bir vücûd misâli görürsün. O vücûdün bir uzvu hastalanınca, vücûdün öbür â`zâları birbirlerini hasta â`zânın elemine-uykusuzlukla, harâretle iştirâke çağırırlar (hasta uzvun elemini paylaşırlar).
Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: İslâm câmi`asından bir müslüman bir ağaç diker de, onun mahsûlünden bir insan, yâhut bir hayvan yerse muhakkak o yenilen şey, ağaç sâhibi için sadakadır.