Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: İki ni`met (iki güzel hal) vardır ki, insanlardan çoğu bu ni`metleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat, boş vakit.
Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Allahu Teâlâ altmış yaşına kadar (yaşatıp) ölümünü geri bıraktığı (halde yaratanı ve yaşatanı tanımıyan) kimsenin özrünü izâle ve red eder.
Rivâyete göre, Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittim demiştir: İhtiyar gönlü, iki huyda her zaman genç bir halde bulunur: Dünyâ sevgisi, uzun ömür.
Rivâyete göre, Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet gününde Lâ ilâhe illâ`llah diyerek ve bu tevhîd kelimesiyle Allah`ın zâtını kasdederek (Allah divânına) hiç bir kul gelmez, ancak Allahu Teâlâ ona Cehennemi haram kılar.
Rivâyete göre, Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allahu Teâlâ buyurur ki: "Mü`min kulumun dünyâdaki âilesinden (ana baba, karı koca, evlâd kardeş gibi) en sevdiği birisini elinden aldığımda, sonra o da benden ecrini istediğinde, benim katımda o kulumun mükâfâtı ancak ve muhakkak Cennet`tir."
Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bu ümmetin ilk önce sâlih kulları birbiri arkasında (Allah dîvânına) gidecek, geriye de arpanınn, yâhut hurmanın çalkantı kozalakları gibi ıskartaları kalacaktır ki, Allah onlara hiç bir veçhile kıymet vermiyecektir.
Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: Âdem-oğlunun iki dere dolusu malı olsa bir üçüncüsü ister. Âdem oğlunun (muhteris) gönlünü topraktan başka bir şey dolduramaz. Şu kadar ki (ihtirastan nefret edip) tevbe eden kişinin tevbesini Allah kabûl eder.
Rivâyete göre, bir kere Resûlullah Salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbına: Hanginize mîrascısının malı kendi malından çok sevimlidir? Diye sordu. Onlar da: Yâ Resûla`llah! İçimizde hiç bir kimse yoktur ki, malı kendisine her şeyden sevimli olmasın,dediler. Resûl-i Ekrem de: Çünkü kişinin kendi malı (ölümüne) takaddüm (ve hayra sarf) ettiği malıdır. (Kıyâmette onun sevâbını bulacaktır). Mîrascısının malı da kişinin (hayra sarfetmeyip ölünceye kadar) te`hîr ettiği malıdır, buyurdu.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh şöyle der idi: Kendisinden başka ma`bûd olmayan Allah`a yemîn ederim ki, kat`î sûrette ben (kâh) açlıktan karnıma taş bağlardım. Bir gün ben (Resûlu`llah ile Ashâb`ının mescidden) çıkıp gittikleri yol uğrağı üzerine (aç ve mecalsiz) oturdum. Bu sırada Ebû Bekir geçti. Ona Allah Kitâbı`ndan bir âyet sordum. (Maksadım öğrenmek değildi, pek iyi biliyordum) ben yalnız karnımı doyurtmak istiyordum. Ömer de geçti gitti, beni doyurmadı. Sonra Ebu`l-Kasım Salla`llahu aleyhi ve sellem uğradı, ve beni görüp kendimdeki halsizliği, yüzümdeki açlık âsârını anlayınca, Resûlu`llah güldü. Sonra bana: Yâ Ebâ Hirr! Dedi. Ben de: Buyurunuz, emrinize hazırım Yâ Resûla`llah! Dedim. Resûl-i Ekrem: Ardım sıra gel, buyurdu, yürüdü. Ben de onu takip ettim. (Hâne-i saâdete) girdi. Ben de izin diledim. Bana da izin verildi. Resûlu`llah girdiğinde bir bardak içinde süt buldu. Bu süt nereden geldi? Diye sordu. Sana falan kişi veyâhut falan kadın hediye etti, dediler. Resûlu`llah da bana: Yâ Ebâ Hirr! Diye seslendi. Ben de: Buyurunuz yâ Resûla`llah! Emrinize hazırım, dedim. Haydi Ehl-i Suffe`ye git, onları bana çağır, buyurdu. Ebû Hüreyre der ki: Ehl-i Suffe İslâm konukları idiler. Ne sığınacak âileleri, ne malları, ne de bir dostları ve âşinâları vardı. Resûlu`llah, bir sadaka geldiğinde sadaka malını onlara gönderirdi. Sadaka malından kendisi bir şey yemezdi. Bir hediye geldiğinde de bunu da Ehl-i Suffe`ye gönderirdi. Hediyeden kendisi de alırdı. Fakat Ehl-i Suffe`yi hediyeyi ortak kılardı. Ebû Hüreyre der ki: Ehl-i Suffe`yi (Süt ziyâfetine) da`vet bana çok fenâ geldi. (Kendi kendime) dedim ki: "Suffe halkı içinde şu bir bardak süt nedir ki? Lâyık olan şu sütten bir yudum bana isâbet edebilmeli idi de, iktisâb-ı kuvvet etmeli idim. Da`vet edilmelerine memur olduğum Suffe halkı şimdi gelip onlara dağıttığımda bu bir bardak sütten bana ne düşecek?" diye endîşeleniyorum. Fakat Allah`a ve Resûlu`llah`a itâatten başka çâre yoktu. Bu cihetle gittim, halkı da`vet ettim. Geldiler, izin dilediler. Verilen müsâade üzerine Hâne-i Saâdet içinde baştan başa yer aldılar. Bunun üzerine Resûlu`llah: Yâ Ebâ Hirr! Diye bana seslendi Ben de: Emir buyur yâ Resûla`llah! Emrini beklerim, dedim. Şu süt bardağını al, misâfirlere ver, buyurdu. Ben de bardağı alıb vermeğe başladım: Bir kişiye veriyorum. O, kanıncaya kadar içiyordu, sonra bardağı bana veriyordu. Ben de alıb diğer bir kiyiye veriyordum. O da kanıncaya kadar içiyor, sonra bardağı bana veriyordu. Bu sûretle bütün halk kana kana içip bardağı bana vererek tâ Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem`e kadar gelib dağıtım sona erdi. Artık da`vetlilerin hepsi süte kanmışlardı. Şimdi süt bardağını Resûlu`llah aldı, elinde tutarak bana bakıp güldü ve: Yâ Ebâ Hirr! Buyurdu. Ben de: Emret yâ Resûla`llah! Emrinize hazırım, dedim. Süt içmedik ben kaldım, bir de sen, dedi. Ben de: Doğru buyurdunuz yâ Resûla`llah! Dedim. Resûlu`llah bana: Haydi otur da iç! Buyurdu. Ben de oturdum, içtim. Resûlu`llah tekrar iç! Buyurdu. Ben de içtim. Resûlu`llah tekrar tekrar iç! Diye emir ediyordu. (Ben de içiyordum) en sonu: Yâ Resûla`llah İçemiyeceğim. Seni Hak Peygamber gönderen Allah`a andolsun ki, süt gidecek yol bulamam, dedim. Öyle ise bardağı bana ver, buyurdu. Ben de verdim. Resûlu`llah da Allah`a hamdetti ve Besmele çekib geri kalan südü içti.
Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`in: Allah`ım! Muhammed âilesine geçinecek kadar rızk ihsan buyur, diye du`â ettiği rivâyet olunmuştur.