İbn-i Mes`ûd demiştir ki: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem: Kim ki (ölüler için) avuc içi ile yanaklarını, (yüzünü) döver ve yakalarını yırtar ve câhiliyyet âdeti üzere (münâsebetsiz sözler söyleyerek) feryâd ü figân eylerse, bu kimse biz(im ehl-i sünnetimiz) den değildir, buyurdu.
Sa`d Hazretleri demiştir ki: Vedâ` Haccı yılı (Mekke`de) şiddetli bir hastalığımda Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem beni iyâde ve ziyâret ederdi. (Bir ziyâretinde) ben: - Yâ Resûla`llâh! Bendeki hastalık, görüyorsunuz şu müzmin hadde ermiştir. Ben, servet sâhibiyim. Kızımdan başka da bir vârisim yoktur. Mâlimin üçte ikisini tasadduk edeyim mi? diye sordum. Resûlullâh: - Hayır, tasadduk etme, buyurdu. Ben: - Yarısını edeyim mi? dedim. Resûlullâh: - Yine hayır, tesadduk etme, diye cevâb verdi. Ve sonra Resûlullâh (sözüne devâm ederek) buyurdu ki: - Sülüsünü tesadduk et (kâfîdir!) Sülüs (mâlin) de büyüktür. Yâhud çoktur. Ey Sa`d! Senin vârislerini zengin bırakman, muhtâc ve halka (sadaka için) ellerini açar bir halde bırakmandan çok hayırlıdır. Ey Sa`d! Allah rızâsı için infâk ettiğin her nafakadan şübhesiz me`cûr olursun! Hattâ (yemek yerken) hayat yoldaşının ağzına verdiğin lokmadan da me`cûr olursun. Yine ben: - Yâ Resûlullâh! (Siz Medîne`ye döneceksiniz de) ben dostlarımdan geriye mi kalacağım? diye sordum. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: - Hayır, sen (bizden) geri kalamazsın. (Şâyet burada kalır da) amel-i sâlih işlersen elbette onunla derecen artar, merteben yükselir. Sonra öyle zannediyorum ki: sen uzun zaman yaşayacaksın. Hattâ senden birtakım akvâm müstefîd olacak, diğer birtakım akvâm da zarar görecektir. Yâ Rab! Ashâb`ımın (Mekke`den Medîne`ye) dönüşünü tamamla, onları ters izine döndürme! (Bunun üzerine Sa`d İbn-i Ebî Vakkâs demiştir ki): - Lâkin en bîçâre Sa`d İbn-i Havle`dir. Eğer Sa`d Mekke`de ölürse, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem ona çok acır, mahzûn ve mükedder olur.
Ebû Bürde demiştir ki: (Bir kere babam) Ebû Mûsâ şiddetli bir hastalıkla hastalanmıştı. Bu sıra başı, âilesinden bir kadının göğsünde olarak bayılmıştı. Bunnu üzerine haremi (Ümm-i Abdullâh Bint-i Ebû Devme şiddetle bağırarak) ağlamaya başladı. Fakat Ebû Mûsâ`nın hal ve vaziyeti kadının bu hareketini men` etmeğe bir türlü müsâid değildi. Ebû Mûsâ bu baygınlığı atlatıp açılınca demiştir ki: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in (hoşlanmayıp) uzak bulunduğu herkesten ben de uzağım. Resûlullah salla`llâhu aleyhi ve sellem musîbet zamânında sayha eden, saçını yolan, elbîsesini yırtan kadınlardan uzak bulunurdu.
Hazret-i Âişe demiştir ki: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem (Mûte şehidleri Zeyd) İbn-i Hârise`nin, Ca`fer`in İbn-i Revâha`nın haber-i şehâdetleri geldiğinde Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem (Mescid`de) oturmuştu. Yüzünde âsâr-ı hüzn ü keder görülüyordu. Ben de kapının, Resûlullâh görülebilecek bir aralığından kendisine bakıyordum. Bu sırada Resûlullâh`a birisi geldi. Ve: - Ca`fer`in (haremiyle âilesi) kadınları (ağlaşıyorlar) dedi. Ve (nevha ile) ağlaştıklarını söyledi. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem de o kimseye kadınları bu çığlıktan men` etmesini emretti. O adam gitti. Sonra ikinci def`a Resûlullâh`a geldi ve kadınların kendisine itâat etmediklerin haber verdi. Resûlullâh gene: - Kadınları men` ediniz, buyurdu. O adam üçüncü def`a geldi ve: - Yâ Resûla`llâh! Vallâhi kadınlar bize galebe ettiler, dedi. (Râvî Ömr`e diyor ki:) Hazret-i Âişe: - Resûlullâh o adama (haydi git) bu kadınların ağızlarına, (yüzlerine) toprak saç, buyurdu, dedi.
Hazret-i Enes demiştir ki: Ebû Talha`nın (ağır) hasta olan bir oğlu Ebû Talha evde yokken ölmüştü. Zevcesi (Ümm-i Süleym), çocuğun öldüğünü görünce onu gasledip kefenlendi. Ve evin bir köşesine koydu. Ebû Talha geldiğinde: - Oğlan nasıldır? diye sordu. Ümm-i Süleym: - Çocuğun ıztırâbı sâkinleşti. İstirahat ettiğini zannediyorum, dedi. Ebû Talha kadını doğru söylüyor sandı. Ve (Sevinerek) yattı (eşi ile de birleşti). Sabah olunca gusledip çıkmak istediğinde Ümm-i Süleym Ebû Talha`ya çocuğun öldüğünü bildirdi. Ebû Talha (Mescid`e gidip) Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem ile namaz kıldı. Sonra bu karı koca arasında o gece olup bitenleri anlattı. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem de: - Cenâb-ı Hak bu gecenizi hakkınızda mubârek kılsın! diye duâ buyurdu. Süfyân İbn-i Uyeyne: (Ensâr`dan İbâye İbn-i Rifâa isminde) bir kimse (bu çiftleşmeden Ümm-i Süleym, Ebû Talha`ya Abdullâh`ı doğurdu. Bu) Abdullâh`ın dokuz oğlunu gördüm. Bunların hepsi de Kur`ân okurdu, dediğini bildirmiştir.
Hazret-i Enes demiştir ki: (Bir kere) Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem ile Haddâd bir san`atkâr olan Ebû Seyf (Berâ` İbn-i Evs) in evine gitmiştik. Ebû Seyf`in zevcesi Ümm-i Bürde Peygamber`in mahdûmu Hazret-i) İbrâhîm`in murdıası, süt ninesi idi. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem İbrâhîm`i (kucağına) aldı. İbrâhîm`i öptü, kokladı. Bundan sonra bir kerre daha Ebû Seyf`in evine gittik. (Bu def`a) İbrâhîm can veriyordu. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in iki gözü yaş dökmeğe başladı. Bunun üzerine (Abdurrahmân) İbn-i Avf: - Yâ Resûlullâh! Halk musîbet zamânında sabretmiyebilir, fakat sen de mi? diye taaccüb ve istiğrâb eyledi. Resûlullâh: - Ey İbn-i Avf! Bu hal, (babanın çocuğuna karşı beslediği) rikkat ve şefkattir. (Yoksa sabır ve tevekküle münâfî bir nevha değildir) duyurdu. Sonra bu göz yaşını bir diğeri ta`kîb eyledi. Bu def`a da Resûl aleyhi`s-selâm: - Göz ağlar ve kalb mahzûn olur. Biz, Rabbimiz`in râzı olacağı sözden başka bir kelime ile izhâr-ı hüzn etmeyiz. Ey İbrâhîm! Biz, senin ayrılığınla pek ziyâde mahzûn ve mükedderiz, buyurdu.
İbn-i Ömer demiştir ki: Sa`d İbn-i Ubâde (bir kere) kendisine ârız olan bir hastalıktan dolayı (mizâcından) şikâyet ediyordu. Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem Abdurrahmân İbn-i Avf, Sa`d İbn-i Ebî Vakkâs ve Abdullâh İbn-i Mes`ûd ile birlikte Sa`d`i iyâde ve ziyârete gelmişlerdi. Resûlullâh Sa`d`in yanına girdiğinde onu âilesi tarafından dikkat ve ihtimâmla ihâta edilmiş bir halde buldu. Resûlullâh aleyhi`s-selâm: - Yoksa Sa`d öldü mü? diye sordu. - Hayır yâ Resûla`llâh! Ölmedi, diye cevâb verdiler. Aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm (müteessir olup) ağladı. Resûlullâh`ın ağladığını görünce oradakiler de ağlaştılar. Bunun üzerine Resûlullâh: - İşitmediniz mi? Allah gözyaşı ile, iç üzüntüsü insanı azâb etmez. Ve eliyle (mubârek) dilinde işâret ederek: İşte bunun yüzünden (ya) azâb eder, yâhud (vaîdini infâz etmez,) merhamet eder. Ve meyyit, âilesinin kendisine (menhî bir şekilde) ağlamasından dolayı azâb olunur, buyurdu. Ömer radiya`llâhu anh de (câhiliyet âdeti üzere) ağlandığında (te`dîb için) sopa ile döver, çakıl attırır, toprak saçtırır.
Ümm-i Atıyye demiştir ki: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem biz (kadınlar) dan (İslâm üzere) bîat aldığında, ölüye nevha etmiyeceğimize dâir de söz almıştı. Beş kadından başka bizden hiçbir kadın (o sırada) ahdini îfâ etmedi. (Bu beş kadın:) Ümm-i Süleym, Ümm-i Alâ`, Muâz`ın karısı olan Ebû Sebre kızı ve daha iki kadındır. Yâhud Ebû Sebre kızı ile Muâz`ın karısı ve daha bir kadın.
Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`den ahzeden Âmir İbn-i Rebîa`dan şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh buyurmuştur ki: Sizin biriniz bir cenâze gördüğünde, ânınla gitmek istemezse (cenâze ilerileyip) cenâzeden geri kalana kadar; yâhud cenâze (yi götürenler) o kimseyi geride bırakana kadar; yâhud o kimseyi geride bırakmazdan evvel cenâze yere inidirilene kadar kıyâm etsin!
Makburî demiştir ki: Biz bir cenâzede bulunduk. Ebû Hüreyre radiya`llâhu anh Mervâ`nın elinden tuttu. Cenâze (omuzdan yere) konulmazdan evvel oturdular. Bunun üzerine Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya`llâhu anh geldi. Mervân`ın elinden tuttu. Ve: - Kalk, dedi. Vallâhi şu adam (Ebû Hüreyre) bilir ki, Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem bizi cenâze omuzdan yere indirilmedikçe oturmaktan nehyederdi, dedi. Ebû Hüreyre de: - Ebû Saîd doğru söylüyor, diye tasdîk eyledi.