Ezrak İbn-i Kays`dan şöyle rivâyet etmiştir: Ezrak demiştir ki: Ehvâz`da Harûriyye (denilen hâricîler) ile harb ettiğimiz günlerde (Düceyle) nehr (inin) kenârında bulunuyordum. Birisi de orada binidinin gemini elinde tutarak namaz kılıyordu ki, râvî Şu`be, bu namâz kılan zâtin Eslemî Ebû Berze radiya`llâhu anh olduğunu haber vermiştir. Namâz kılarken hayvan, Ebû Berze`yi çekmeğe, o da hayvana uymağa (ve onunla namâzda yürümeğe) başladı. Bu vaz`iyyet şâhid olan bir hâricî: "Yâ Râb: Şu ihtiyara cezâsını ver (o, hayvanı için namâzını terkediyor) di(yerek sebb ü tahkîr etmeğe başla)dı. Ebû Berze namâzdan fâriğ olunca (hâricîye karşı) şöyle cevâb verdi: Senin (şimdi söylediğin) sözünü işittim. Ben, Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte altı, yâhut yedi, yâhut sekiz gazâda bulundum. Resûl-i Ekrem`in (namâzda ve sâir husûslarda ümmetine) yüsr ü sühûlet gösterdiğine şâhid oldum. Şimdi benim bu hayvanın hareketine uysal olmaklığım onu (başı boş) bırakmaklığımdan daha hayırlıdır. (Çünkü bırakınca) hayvan, yemliğine, ahırına dönecektir. O zaman benim için (uzak menzilime gitmek) güçleşecektir.
Resûl-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem`in: (Husûf namâzında) Cehennem`i de gördüm, dedikten sonra şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Cehennem ateşinin bâzısı bâzısına (şiddet-i harâretle) kahr ü galebeye çalışıyordu. Cehennem`de "Amr İbn-i Lühayy"i de gördüm. Bu Amr, (putlar nâmına) develeri adak olarak salıverirdi. (Putlara böyle kurban nezrini en önce o koymuştu).
Hazret-i Câbir demiştir ki: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem (Benî Mustalik seferinde) beni bir işe göndermişti. Gittim. Sonra o işi görerek geri dönüp Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e mülâkî oldum. Ve Resûl-i Ekrem`e selâm verdim. Fakat Resûl-i Ekrem selâmımı bana reddetmedi. Bunun üzerine kalbimde öyle şiddetli bir hüzün hâsıl oldu ki, onun mâhiyyetini (yalnız) Allah bilir. İçimden dedim ki; zannedersem Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem bana darıldı; bu işi ağır gördüğüme hükmetti. Sonra Resûl-i Ekrem`e (tekrar) selâm verdim. Yine Resûl-i Ekrem, selâmıma mukâbele buyurmadı. Bu def`a gönlümde birinci def`akinden daha şiddetli bir hüzün vâkı` oldu. Sonra Resûl-i Ekrem`e (üçüncü bir daha) selâm verdim. Bu def`a (namâzdan fâriğ olarak) selâmımı karşıladı. Ve dedi ki: Beni sana redd-i selâm etmekten, mücerred benim namâz kılar bulunmaklığım men` etmiştir. Bu sırada Resûl-i Ekrem, devesi üzerinde kıble cihetinden başka bir istikâmete müteveccih olarak gidiyordu.
"Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`in (namaz kılan) kimsenin elini boş böğrüne koyarak namâz kılmasını nehyeyledi" dediği rivâyet edilmiştir.
(Bir kerre) Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem öğle namâzını beş rek`at kılmıştı da kendilerine: - Namâza ziyâde mi kılındı? diye soruldu. Resûl-i Ekrem de: - Bu nasıl suâldir? buyurdu. Sonra Sahâbî de: - Namâzı beş rek`at kıldınız, demesi üzerine Resûl-i Ekrem, selâm verdikten sonra (sehiv için) iki def`a secde eyledi.
Bir kerre İbn-i Abbâs, Misver İbn-i Mahreme, Abdurrahmân İbn-i Abbâs, Misver İbn-i Mahreme, Abdurrahmân İbn-i Ezher radiya`llâhu anhüm, beni Âişe radiya`llâhu anhâ`ya gönderip demişlerdi ki: Hepimizden Hazret-i Âişe`ye selâm söyle ve ikindinin farzından sonraki iki rek`at nâfile namazın hükmünden suâl edip "bu namâzı kıldığından haberdâr olduğumuzu, halbuki Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`in bu iki rek`at namâzdan Ashâb`ı men` ettikleri haberi bize bâliğ olduğunu söyle" dediler. İbn-i Abbâs (ilâve olarak): Ben, Ömer İbn-i Hattâb ile birlikte halktan böyle iki rek`at namâz kılanları döverdim, demişti. Küreyb demiştir ki: Hazret-i Âişe`nin huzûruna girdim. Beni gönderen zevâtın benimle gönderdikleri haberi kendisine teblîğ ettim. Hazret-i Âişe bana cevâben: Sen bu mes`eleyi Ümmü Seleme`ye sor, dedi. Ben de huzûrundan çıktım ve gelip bu üç zâte, Hazret-i Âişe`nin cevâbını söyledim. Bunlar, Hazret-i Âişe`ye gönderdikleri gibi bu def`a da beni Ümmü Seleme radiya`llâhu anhâ`ya gönderdiler. Ümmü Seleme radiya`llâhu anhâ dedi ki: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem hakîkaten ikindiden sonraki bu namâzdan nehyettiğini işittim. Sonra bir kerre de Resûl-i Ekrem`in ikindi namâzı kıldığı sırada iki rek`at namâz daha kıldığını gördüm. (Şöyle ki:) Resûlullâh benim odama gelmişti. Fakat o sırada yanımda Ensâr`dan ve Benî Harâm`dan birtakım kadın (misâfirler) bulunuyordu. Resûl-i Ekrem (namâz kılmağa başladı. On)un böyle (ayrıca iki rek`at daha) namâz kıldığını görünce, kendilerine bir câriye gönderdim. Ve câriyeye dedim ki: Resûl-i Ekrem`in yanında dur!: "Yâ Resûla`llâh! Sana Ümmü Seleme şu iki rek`at namâzdan nehyettiğinizi işittim. Halbuki şimdi kıldığınızı görüyorum, diye soruyor" de!.. Eğer Resûlullâh (namâzda bulunduğuna) eliyle işâret ederse, huzûrundan geri çekil. Câriye bu emri yerine getirdi. Ve hakîkaten Resûl-i Ekrem eli ile işâret etmekle câriye geri çekildi. Resûl-i Ekrem namâzdan fâriğ olunca (bana hitâb ederek:) Ey Ebû Ümeyye kızı, ikindi namâzından sonra kıldığım iki rek`at namâzdan suâl etmiş idin. Bunun sebebi şudur, buyurdu: Bana Abdü`l-Kays kabîlesinden bâzı kimseler (arz-ı İslâm için) gelmişlerdi. Bunlar, şu öğle namâzından sonraki iki rek`at (nâfile) den beni meşgûl edip alıkoymuşlardı. Bu kıldığım iki rek`at namâz, öğlenin o iki rek`at son sünnetidir.
Ebû Zer Hazretleri demiştir ki: Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem: Bana rabbim tarafından (sefâretle) gelen Cibrîl, (bir kerre daha) gelmiş ve: - Ümmetimden her kim Allâhu Teâlâ`ya hiç bir şey`i (ulûhiyyette ve havass-ı rubûbiyyette) ortak tanımıyarak ölürse, o kimse Cennet`e girer, diye haber verdi, buyurdu. Ben: - (Yâ Resûla`llâh!) O adam zinâ ettiği ve sirkat eylediği halde (yine Cennet`e girer) mi? diye sordum. Resûl-i Ekrem: - (Evet) zinâ ettiği ve sirkat eylediği halde de (Cennet`e girer) diye cevâb verdi.
İbn-i Mes`ûd Hazretleri, bir kerre Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem: "Allâh`a bir şeyi menend addederek ölen kimse, Cehennem`e dâhil olur" demişti. Ben de dedim ki: Allâh`a hiç bir şeyi menend addetmiyerek ölen kimse Cennet`e dâhil olur.
Berâ` demiştir ki: Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem bize yedi şey`i işlememizi emretti. Yedi şeyden de bizi nehyeyledi. Resûl-i Ekrem bize, cenâze arkasında gitmeyi, hastayı ziyâret etmeyi, dâvete icâbet eylemeyi, mazlûme yardımı, yemîni kabûl etmeyi, selâmı karşılamayı, aksırana duâ etmeyi emreyledi. Yine Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem bizi: gümüş kap (kullanmak) dan, altın yüzük (takmak) tan, harîr, dîbâ, kasıy, istebrak (denilen ipekli kumaş isti`mâlin) den de nehyetti.
Ümmü Alâ` Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem`e bîat eden kadınlardan idi. Ümmü Alâ` demiştir ki: (Hicret-i Seniyye`de) muhâcirler kur`a ile (Ensâr arasında) taksîm edilmişti. Bizim âilenin sehmine de Osmân İbn-i Maz`ûn düşmüştü. Biz, Osman`ı evimizde konukladık. Fakat Osman (bir müddet sonra) sebeb-i mevti olan bir hastalıkla hastalandı. Vefâtında gasledildi. Kendi elbîsesi ile kefenlendi. Sonra Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem cenâzeye geldi. Ben (cenâzeyi tezkiye ederek): -Ey Ebû Sâib; Cenâb-ı Hak sana rahmet etsin! Senin hakkında bildiğim ve bu cemâate bildirmek istediğim şudur ki: sen, Allâhu Teâlâ`nın (âhiret âleminde) kerem ve inâyetine mazhar olmuş bir zâtsın, dedim. Bunun üzerine Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem: - Allâhu Teâlâ`nın bu ölüye ikrâm ve inâyet buyurduğunu neden biliyorsun?" sûretinde sorgularına cevâben ben de: -Yâ Resûla`llâh, babam, (anam) sana fedâ olsun! Allah, (bu îmanlı, tâatli kuluna ikrâm etmez de) ya kime ikrâm eder? dedim. Bu def`a da Resûl-i Ekrem: -Osman İbn-i Maz`ûn ölmüştür. Ve Allâh`a yemîn ederim ki, ben de bu (mübârek) ölü için hayır ve saâdet umarım. Yine Allâh`a yemîn ederim ki, ben, Allâh`ın bir peygamberi iken bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muâmele edileceğini bilemem, buyurdu. Ümmü Alâ` demiştir ki: Vallâhi bundan sonra ben, kimseyi tezkiye etmeğe cesâret edemedim.