Kâ`b demiştir ki: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (Hudeybiyye`de) başımdan bitler (yüzüme) döküldüğüne vâkıf olmuştu da bana: - (Zannedersem) sana, başındaki haşarât ezâ veriyor? buyurmuştu. Ben de: - Evet, ezâ veriyorum, dedim. Resûlulah: - Öyle ise başını tıraş et! buyurdu. Kâ`b radiya`llahu anh (devâm edip) demiştir ki: - [Sizden her kim hastalanır (da tıraş olmağa lüzum görülür)se, yâhud (yara, bit gibi bir sebeple) başından ezâlanırsa (tıraş olduğunda) bunun fidyesi, oruç tutmak, yâhud sadaka vermek, yâhud kurban kesmektir] (meâlindeki fidye) âyet-i kerîmesi benim hakkımda nâzil oldu. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bana: - Üç gün oruç tut, yâhud altı fakir arasında bir Ferk (, on altı rıtl) tasadduk eyle, yâhud kolay gelen bir hayvan (, bir koyun) kurban et! buyurdu.
(Abdullah İbn-i Ma`kıl tarîkıyle) yine Kâ`b İbn-i Ucre radiya`llahu anh`ten gelen bir rivâyette (İbn-i Ma`kıl: bir kere İbn-i Ucre ile Kûfe mescidinde oturup fidyeden sordum) Kâ`b: - Bu âyet-i kerîme husûsî sûrette benim hakkımda fakat umûmî sûrette sizin hakkınızda inmiştir, diye cevab verdi, demiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Hudeybiyye senesi biz de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber gitmiştik. Dostlarım ihramlanmışlardı. Fakat ben ihrâma girmemiştim. Bir ara bize "Gayka" da düşman bulunduğu haber verildi. (Resûlullah`ın emriyle) düşman tarafına (istikşâf için) yöneldik. Arkadaşlarım bir hımâr-ı vahşî görmüşlerdi. (Ve ihramlı bulunduklarından hayretle) biribirlerine gülmeğe başlamışlardı. Baktım, hayvanı ben de gördüm. Ve atımı ona doğru sürdüm; himâr-ı vahşîyi vurup bulunduğu yerde tevkîfe muvaffak oldum. Havyanı yüklenip getirmek için arkadaşlarımdan yardım etmelerini istedim. (İhramlı olduklarından) bana yardım etmekten çekindiler. (Nihâyet kendim getirdim) ve hepimiz bunun etinden yedik. Sonra ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile hatt-ı muvâsalamızını düşman tarafından kesilmesinden korkarak Resûl-i Ekrem`e mülâkî olmak istedim. Atımı kâh şahlandırarak, kâh seyr-i mu`tâd ile yürüterek giderken gece yarısında Benî Gıfar`dan birisine kavuştum. Ve ona: - Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `i nerede bıraktın? diye sordum. Gıfârî bana: - "Ti`hin" mevkiinde bıraktım. "Sükyâ" (köyün)de kuşluk uykusu uyumak iste (yerek maiyetinin hareketini emretmiş) di, dedi. Nihâyet Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `e vâsıl oldum. Huzûru Saâdet`e girdiğimde: - Yâ Resûla`llah! Keşif kolundaki Ashâb`ın sana Allah selâmı, Mevlâ rahmeti okuyup gönderdiler. Düşmanın sizinle hatt-ı muvâselelerini kesmesinden endîşe ediyorlar; bunların gelmesine intizar buyursanız, dedim. Resûlullah, arkadaşlarım gelinceye kadar bekledi. (Bu sırada): - Yâ Resûla`llah! Bir hımâr-ı vahşî avladık; yanımda bunun etinden artmış bir parça vardır, dedim. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbına: - Bu av etini yeyiniz, buyurdu. Halbuki Ashâb-ı Kirâm ihramlı idiler.
Rivâyette bu keşşâf olarak gönderilen Ashab, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `e geldiklerinde Resûlullah bunlara: - Sizden, Ebû Katâde`yi bu himâr-ı vahşîyi avlamağa teşvîk ve yardım eden, yâhud bu hayvana işâret ederek gösteren kimse var mıdır? diye sordu. Bunlar: - Hayır, yoktur, diye cevab verdiler. Resûlullah: - Öyle ise bu av etinden geri kalanı yeyiniz! buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, Leysî Sa`b İbn-i Cessâme radiya`llahu anh Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `e "Ebvâ", yâhud "Veddân" da bulunduğu sırada (diri) bir himâr-ı vahşî hediye etmişti. Fakat Resûlullah (kabul buyurmayıp) reddetmişti. Bunun üzerine Resûlullah Sa`b`ın yüzünden âsâr-ı teessür görmekle (tatyîb için): biz hediyeni reddetmiyoruz; ne çâre ki muhrim bulunuyoruz, buyurmuştur.
Rivâyet edildiğine göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem : yeryüzünde gezen hayvanlardan beş (nevi`) vardır ki, bunların hepsi de fâsıktır (sâir hayvanlara zarar verirler). Bunlar: Harem dâhilinde katlolunurlar ki, karga, çaylak, akreb, fâre, kelb-i akurdur.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: bir gün Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber Minâ`daki bir mağarada bulunuyorduk. O sırada "Ve`l-mürselât" Sûresi nâzil olmuştu da Resûlullah bize bu Sûreyi okuyordu, ben de fem-i Saâdet`ten ahz ü telâkkîye çalışıyordum. Resûl-i Ekrem`in (mübârek) ağzı bu Sûrenin başhettiği halâvetle tâzeleniyordu. Ansızın bir yılanın üzerimize hücûm ettiğini gördük. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem : Şu yılanı öldürdünüz! buyurdu. Biz, öldürmeğe teşebbüs ettik. Fakat yılan kaçtı. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem : Siz, nasıl yılanın zararından vikaye olundunuzsa, o da sizin mazarratınızdan sıyânet edildi, buyurdu.
"Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `in keler cinsinden (sâmi ebreş = alaca keler denilen) muzır ve ağılı hayvancıklar vardır" buyurduğu, fakat bunları öldürmeği bize emrettiğini işitmedim, dediği rivâyet edilmiştir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `in feth-i Mekke günü (îrâd ettiği bir hutbesinde) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Feth (-i Mekke) den sonra (artık Mekke`den Medîne`ye) hicret yoktur. (Ba`demâ) Mekke`den yalnız cihad kasdiyle ve tahsîl-i fezâil niyetiyle çıkılabilir. Binâenaleyh (devlet tarafından) cihâda da`vet olunduğunuzda hemen icâbet ediniz!.
"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Vedâ` Hacc`ında) ihramlı iken Lahy-i Cemel (denilen mahal) de başının ortasından hacamat ettirdi" dediği rivâyet edilmiştir.