Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem `in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Ey ümmetim! (Hilâl-i) Ramazân`ı gördünüz mü oruç tutunuz, yine Hilâl`i gördüğünüzde iftâr ve Bayram ediniz. Eğer Hilâl size bulutlu, kapalı bulunursa artık onu yâni Hilâl-i Ramazân`ı (tekmîl-i selâsîn ile) takdîr ve hisâb ediniz. (Ve Ramazân`ı otuza doldurarak Bayram yapınız).
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Kim ki, yalan söylemeği ve yalanla amel etmeği bırakmazsa, Cenâb-ı Hak o kimsenin yemesini, içmesini, bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifât buyurmaz.
(tercemesi 897 rakamiyle) geçmiş olan hadîs-i kudsî kısmında Hak Celle ve Alâ: "Âdem-oğlunun işlediği her hayr ü ibâdet (de) kendisi için (bir haz ve menfaat endîşesi var) dır. Fakat oruç böyle değildir. Oruç, hâlis benim (rızâm) için edilen bir ibâdettir. Onun mükâfâtını da ben veririm" buyurduğu Mişkât-i Nübüvvet`ten naklen rivâyet edilmiştir. Bu hadîsin sonunda Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Oruçlunun kendisiyle neş`e-mend olduğu iki sevinci vardır: birisi iftar vaktindeki (oruç bozmak) sevinci, öbirisi Rabb`ına mülâkî olduğu zamanki orucu (nun mükâfâtı) ile sevincidir" buyurduğu rivâyet edilmiştir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile bulunduğumuz sırada Resûlullah`ın şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Kimin evlenmek külfetine gücü yeterse evlensin! Zîrâ tezevvüc, gözü (haramdan) son derece men` eder. İffeti de o nisbette muhâfaza eyler. Nikâh masrafına muktedir olmayan kimse de oruç tutsun: Zîrâ oruç, sâim için katı-ı şehvettir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Bir ay, yirmi dokuz gecedir. Hilâl-i görmedikçe oruç tutmayınız!. Eğer Hilâl ile aranıza bulut haylûlet ederse, Şa`bân`ın sayısın otuz (gün)e doldurup tamamlayınız!" buyurduğu rivâyet edilmiştir.
(Ümmü`l-Mü`minîn) Ümmü Seleme radiya`llahu anhâ`dan gelen rivâyete göre, Resûlulah salla`llahu aleyhi ve sellem kadınlarının odalarına bir ay girmemeğe yemîn etmişti. Yirmi dokuz gün geçince günün evvelinde, yâhud âhirinde (Hazret-i Âişe odasına) geldi. (Müşârün-ileyhâ tarafından): - Yâ Resûla`llah! Siz bir ay yanımıza gelmemeğe yemîn etmiştiniz, denildi de Resûlulah: - Ay, yirmi dokuz gündür, diye cevâb verdi.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: iki ay (dâhilindeki ibâdetler, hükmen tamdır), nâkıs olamazlar. (Sayıca eksik olsalar bile). Bunlar iki bayram ayı olan Ramazan ile Zi`l-Hicce`dir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den şöyle buyurduğunu işittiği rivâyet edilmiştir: Biz meâşir-i Arab; ümmî, (anadan doğma sıfatta) bir cemâatiz: ne yazı yazarız, ne de (nücûmun seyrini,) hisâb (ını) anlarız. (Bize lâzım olan) bir ay (kâh) şöyledir, (kâh) böyledir. (Râvî der ki:) Resûlullah, bununla bir def`a ay yirmi dokuz, bir kere de otuzdur, demek iste(r gibi mübârek parmaklariyle işâret buyur)du.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir. Sizden biriniz Ramazan`a, bir gün veyâhud iki gün oruçla sakın tekaddüm etmesin!. Meğer ki, sâim olan kimse mu`tâdı olan bir orucunu tutmuş buluna. O kimse, varsın mu`tâdı olan orucunu tutsun!.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Oruç ilk farz olduğu sırada) Muhammed salla`llahu aleyhi ve sellem`in Ashâb`ı arasında bir kimse oruç tutar da iftar zamânında iftar etmeden uyursa, o kimse ne gece, ne de gündüz tâ akşama kadar bir şey yiyemezdi. Ensâr`dan Kays İbn-i Sırme radiya`llahu anh de sâim olduğu bir gün iftar vakti evine gelmiş ve haremine: - Hazır taâmın var mıdır? diye sormuştu. Haremi: - Hayır, yoktur. Fakat gider, şimdi getiririm, demişti. Kays o günü toprakla çalışmıştı. Yorgun bulunduğundan haremi gelince uyumuş ve iftar zamânını uyku ile geçirmişti. Haremi gelip Kays`in uykuda olduğunu görünce: - Vay sana yazıklar oldu! dedi. Gündüz olup gün yarı olunca Kays`e bir baygınlık geldi. Keyfiyet Resûlullah`a haber verildi. Bunun üzerine şu meâldeki âyet-i kerîme nâzil oldu: (Ey mü`minler! Leyle-i sıyâmınızda sizin için kadınlarınıza yaklaşmak halâl kılındı). Bu âyet-i kerîmenin nüzûlü üzerine Ashâb-ı Kirâm derin bir meserret hissettiler. Mütâkıben de: [gecenin zulmetinden sabahın beyâzı zâhir olana kadar (ki, fecr-i sâdıktır) yeyiniz, içiniz!] meâlindeki nazm-ı kerîm-i İlâhî nâzil oldu.