Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem hoş koku (hediye) yi reddetmezdi, dediği rivâyet edilmiştir.
"Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem hediyye kabûl eder ve onun (mukabil hediyye ile) ıvâzını verirdi." dediği rivâyet edilmiştir.
Rivâyete göre, müşârün-ileyh şöyle demiştir: Babam (Beşîr annemin zoriyle) bana bir (köle) hibe etmişti. (Anam) Revâha kızı Amre (babamla): - Bu hibeye sen, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i işhâd etmedikçe inanmam, dedi. Bunun üzerine Beşîr, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldi de: - Yâ Resûla`llah: ben Amre bint-i Revâha`dan olan oğluma bir (köle) hediye verdim. Fakat yâ Resûlullah Amre bana seni şâhid tutmamı emreyledi, dedi. Resûlullah: - Nu`mân`a hediyyen gibi öbür çocuklarına da hibe ettin mi? diye sordu. Beşîr: - Hayır etmedim, diye cevab verdi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Beşîr`e: - Allah`dan korkunuz da çocuklarınız arasında adâlet ediniz! buyurdu. Nu`mân diyor ki, artık babam Peygamber`in yanından dönüp geldi. Nu`mân`a verdiği hediyesini reddeyledi.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: [Hibesinden geri dönen her kişi kay`eden, sonra kay`ine döne (rek yiye)n kelb gibidir] buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir.
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyhâ (mâlik olduğu siyah) bir câriyeyi âzâd etmiş ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den istîzân etmemişti. Resûlullah`ın Meymûne`ye gelmesi mu`tâd olan gün gelince Meymûne: - Yâ Resûla`llah! Farkında mısın? Ben câriyemi âzâdladım, dedi. Resûlullah: - Sahih âzâdladın mı? diye istiknah buyurunca Meymûne: - Evet, âzâdladım, dedi. Bunun üzerine Resûlullah: - Eğer câriyeyi (Benî Hilâl`den) dayılarına hediye etseydin ecrin daha büyük olurdu, buyurmuştur.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bir sefere gitmek istediğinde kadınları arasında kur`a çekmek i`tiyâdında idi. Kadınlardan hangisinin sehmi çıkarsa, Resûlullah berâberinde o kadın olarak yola çıkardı. Yine Resûlullah kadınlarından her kadının gününü ve gecesini ayırırdı. Yalnız Sevde bint-i Zem`a gününü ve gecesini, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in rızâsını dileyerek Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in zevci Âişe`ye hibe etmişti.
Rivâyet olunduğuna göre müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Ashâb`a) birtakım kaftanlar dağıtmıştı da bunlardan (babam) Mahreme`ye bir şey vermemişti. Mahreme (bana): - Ey oğulcağızım! Haydi berâber Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e gidelim. (Resûlullah`ın bunlardan bir tâne de bana vermesi çok yakındır.) dedi. (Misver diyor ki:) babamla berâber gittim. O bana: - Haydi (Hâne-i Saâdet`e) gir, Resûlullah`ı bana çağır! dedi. (Ben Resûlullah`ı çağırmağı ağır buldum. babam bana tekrar:) - Haydi oğlum git! Peygamber mütekebbir değildir, dedi). Misver diyor ki: Peygamber`i babama da`vet ettim. Resûlullah omuzlarında bu elbîselerden bir kaftan bulunduğu halde babama çıktı. Ve: - Bunu senin için sakladım! buyurdu. Misver diyor ki: Babam kaftana (nazar-ı memnûniyetle) baktı. Resûl-i Ekrem de: - Artık Mahreme râzı oldu mu? buyurdu.
Şöyle rivâyet edilmiştir. Müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem kızı Fâtıma radiya`llahu anhâ`nın evine gelmişti de Fâtıma`nın yanına girmemişti. Sonra Alî geldi (Fâtıma`yı mükedder gördü.) Fâtıma da ona vâkıayı anlattı. Alî, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e: - (Yâ Resûlullah! Evimize gelip de Fâtıma`nın yanına girmemeniz, kederlendirmiştir, diye) vâkıayı arzetti. Aleyhi`s-salâtu ve`s-selâm: - Hakîkaten ben (geldim, fakat) onun kapısında türlü renklerle nakışlı bir perde gördüm, diye hikâye etti. Ve: Benimle (bu ziynetli) dünyâ arasında ne münâsebet var? buyurdu. Alî radiya`llahu anh Fâtıma`ya gelip bunu hikâye etti. O da: - Resûlullah bu perde hakkında ne dilerse onu bana emretsin! dedi. (Fâtıma`nın bu sözü Resûlullah`a erişince): - Fâtıma bu perdeyi muhtac bir âile sâhibi olan fülâna gönderir! buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (bir kere) bana Siyerâ` (denilen ipekli) bir hulle hediye etmişti. Ben de onu giymiştim. Bunun üzerine Resûlullah`ın (mübârek) yüzünde gazab (eseri) gördüm. Ben de onu parçaladım, kadınlarım arasında (taksîm ettim).
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: (Biz bir seferde) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in maiyetinde yüz otuz kişi bulunduk. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Sizden birinizin yanında yiyecek bir şey var mıdır? diye sordu. O sırada bir kişinin yanında bir sâ`, yâhud buna benzer bir kab erzak bulundu. Yuğrulup hamur yapıldı. Sonra başı açık perîşân, uzun boylu bir müşrik kişi, koyun sürüsiyle sürerek geldi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem buna: - Koyunları satar mısın, yoksa atıyye veya hediye olarak mı getirdin? diye sordu. Çoban: - Hediye değildir, satılıktır, diye cevab verdi. Resûlullah bundan bir koyun satın aldı. Koyun kesildi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (evvelâ) ciğer takımının pişirilmesini emir buyurdu. (Râvî Abdurrahmân der ki:) - Allah`a yemîn ederim ki (Hey`et-i seferiyedeki) yüz otuz içinde hiç birisi eksik kalmadı, illâ Resûl-i Ekrem bu hayvanın ciğerinden bir parça kesip orada hazır bulunuyorsa hemen verdi. Hâriçte bulunanların hissesini de onlar için alıkoydu. Sonra koyunun eti (pişirilip) iki kaba konuldu. Bu iki kabdan hey`et-i seferiyemizin hepsi yediler. Hep doyduk. İki kab yemek yine arttı da deveye yükledik. (Râvî hadîsin sûret-i ifâdesinde şek ederek) yâhud Abdurrahmân İbn-i Ebî Bekr`in dediği söz gibi (diyor).