Rivâyet olunduğuna göre, Müşârün-ileyh şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile biz bir seferde bulunduk. Ben (babam) Ömer radiya`llahu anh`in genç, çetin bir devesine binmiştim. Deve bana galabe ediyor ve kafilenin önüne geçiyordu. Ömer onu men` edip geri çeviriyordu. Sonra devem (tekrar) kafileyi geçiyor, Ömer de men` edip çeviriyordu. Bu sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ömer`e: - Şu (hırçın) deveyi bana satsana! buyurdu. Ömer: - O senindir yâ Resûla`llah! dedi. (Tekrar) Resûl-i Ekrem: - Şu deveyi bana sat! buyurdu. Ömer de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e sattı. Der-akab Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Ey Abdullah İbn-i Ömer! (Şimdi) deve senindir. Nasıl istersen öyle tasarruf edersin, buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Bir kimse Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e bey` ü şirâda dâima kendisinin aldatıldığını arz etti. Resûl-i Ekrem buna cevâben: - Sen de bir şey almak istediğinde (İslâm dîninde) aldatmak yoktur de, buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka-i müşârün-ileyhâ demiştir ki: (Bir kere) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - (Âhir zamanda) bir gürûh Kâ`be`yi (tahrîb) kasd edecektir. Bunlar Beydâ mevkiine geldiklerinde başbuğlarından son neferlerine kadar (ortaları da müstesnâ olmıyarak) yere batırılırlar. (Yalnız muhâlefet edip ayrılanlar kurtulup haber verirler) buyurdu. Ben: - Yâ Resûla`llah! Bunlar başlarından sonlarına kadar nasıl batırılırlar; halbuki bunların arasında (bey`-u şirâ ile geçinen) çarşı halkı vardır ki, bunlardan ma`dud değildirler, dedim. Resûl-i Ekrem: - (Evet) bunlar başlarından sonlarına kadar batırılırlar. Sonra bu batanlar (kıyâmet gününde) niyetlerine göre ba`s (Haşr-ü Neşr) olunurlar, buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (bir kere) çarşıda iken bir kimse: yâ Ebe`l-Kasim! diye seslendi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem buna dönüp baktı. Bu adam (başka birisine işâret ederek): - Ben şunu çağırmıştım, dedi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Benim (öz) adımla ad koyunuz. Fakat soy adımla künyelemeyiniz! buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, Müşârün-ileyh şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (bir kere) gündüzün bir parçasında (hâne-i Saâdet`ten) çıkıp ne o bana, ne ben de ona bir şey söylemiyerek Kaynuka` çarşısına gelinceye kadar (yürüdü). Sonra buradan dönüp Fâtıma radiya`llahu anhâ`nın evinin önünde bir kenar oturdu. Ve (Hazret-i Hasen`i kasd ederek): - Küçük orada mısın, küçük orada mısın? diye sordu. Hazret-i Fâtıma çocuğun derhal evden çıkmasını biraz tevkîf etti. Zannedersem bu az zaman içinde çocuğu vâlidesi ya giydirmişti; yâhud saçını başını yıkayıp taramıştı. Sonra çocuk sür`atle koşarak geldi. Resûl-i Ekrem çocuğu kucakladı; ve öp (üp kokla)dı. Sonra: - Allah`ım, sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev! diye düâ buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem zamânında kârbân (sâhibi tâcirler) den (mal kabz edilmeden) zahîre alırlardı. Sonra Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bu tâcirlere memur gönderdi. Mallarını zahîre pazarına nakledip getirinceye kadar malı aldıkları yerde satmaktan men` eyledi. Yine İbn-i Ömer`den gelen bir rivâyette: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem iştirâ edilen hubûbâtı (ölçülüp) teslîm edinciye kadar onun (kable`l-kabz) satılmasını nehyetti, demiştir.
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyhe Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in Tevrat`ta (muharrer) olan alâmetinden soruldu da Abdullah İbn-i Amr (müekked olarak şöyle) cevab verdi: - Evet, Vallahi Resûlullah, Kur`an`daki bâzı sıfatiyle Tevrat`ta tavsif buyurulmuştur ki, bu muhakkaktır; (ve şöyledir:) Ey azîz Peygamber! Şübhesiz biz seni (Hakka) şâhid, (mü`minlere) beşîr, (münkirlere) nezîr, âcizlere mahmî gönderdik. Sen, elbette benim kulum ve Peygamberimsin!. Sana ben "Mütevekkil" adını verdim. Bu Peygamber, kötü huylu, katı kalbli, çarşılarda çağırkan değildir. O, kötülüğe kötülükle mukabele etmez, belki onu afvile, mağfiretle karşılar. Allah (şirke) sapan kavm (-i Arab) ı bu Peygamber (in irşâdiy) le "Lâ ilâhe illa`llah" diyerek (kıble-yi tevhîde) doğrultmadıkça onun rûhun kabzetmiyecektir. Allah, kör gözleri, sağır kulakları, kapalı gönülleri bu (kelime) nin (sehhar te`sîriy)le açacaktır.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Babam) Abdullah İbn-i Amr İbn-i Harâm, üzerinde (şuna, buna) borcu olduğu halde (Uhud`de şehîden) vefât etmişti. Alacaklıların bu borctan (bir mikdârını) bırakmaları husûsusnda Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yardım buyurmasını diledim. Nebî aleyhi`s-selâm bunlardan böyle bir sulh taleb etti ise de alacalılar (Yehûdî olduklarından) bir şey bırakmadılar. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bana: - Ey Câbir, haydi (bahçene) git; hurmanı (toplayıp) tasnîf et: Acve (denilen iyi)yi bir boy, Azk-ı Zeyd (denilen engin) i de bir boy yap; sonra bana (haber) gönder! buyurdu. Ben bu emr-i Nebevî`yi yerine getirdim, sonra Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e (haber) gönderdim. Resûl-i Ekrem geldi. Hurma (harmanı)nın başına yâhud ortasına oturdu. Sonra (orada bekleşen alacaklılara işâret ederek): - Haydi şu kavmin matlubâtını ölç! buyurdu. Ben de ölçüp dâyinlere tamâmen haklarını verdim. Geri kalan hurmamın sanki aslından bir şey eksilmemişti?
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den rivâyetine göre Resûl-i Ekrem: Azığınızı ölçünüz, intifâınız çoğalır, buyurmuştur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den rivâyetine göre, Resûl-i Ekrem: - İbrâhim Mekke`yi vâcibü`l-ihtirâm kıldı. Ve Mekke`ye (yümn-ü bereketle) düâ buyurdu. İbrâhim`in Mekke`yi muhterem kıldığı gibi ben de Medîne`yi muhterem kıldım. Ve Medîne`nin Müddi ve Sâı (nın bereketi) hakkında düâ ettim. Nasıl İbrâhim Mekke için bereketle düâ etti ise, buyurmuştur.