Rivâyet olunduğuna göre, Müşârün-ileyhin pederi Hazret-i Ömer Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in zamân-ı saâdetinde Semğ denilen öz malı bir hurmalığı vakfetmek istiyerek: - Yâ Resûla`llah! Ben nazarımda en güzel ve kıymetli bir hurmalığa mâlik bulunuyorum. Hâlis kazancım olan bu malımı vakfetmek istiyorum, diye Resûl-i Ekrem`den sormuş. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bu hurmalığın aslını, rakabesini vakfet! Artık o satılmaz, hibe edilmez, vâris olunmaz, yalnız onun mahsûlü (müstahikkına) infâk edilir, yedirilir, buyurdu. Ömer de bu malını o sûretle vakfetti. Ve bu sadakası, Allah yolunda gazâ eden mücâhidlere, esâretten kurtulmak istiyen kölelere, konuklara, misâfirlere, vâkıfın yakın akrabâsına meşrût idi. Bununla berâber mütevellî nasb olunan kimsenin, vakfın rakabesine tecâvüz etmiyerek yalnız nemâsından örfe göre yemesinde, yâhud dostuna yedirmesinde de günah yoktur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: bir kere Resûlullah: - Mühlik olan yedi şeyden çekininiz! buyurmuştu. Ashab: - Yâ Resûla`llah! Bu yedi şey nedir? diye sorduklarında Resûl-i Ekrem: - 1) Allah`a şirk, 2) Sihir, 3) Allah`ın katlini haram kıldığı bir hayâtı öldürmek; haklı öldürülen müstesnâ, 4) Fâiz kazancı yemek, 5) Yetim malı yemek, 6) Düşmana hücûm sırasında harbten kaçmak, 7) Zinâdan masûn olup hatırından bile geçmiyen müslüman kadınlara zinâ isnâd etmek, buyurdu.
Rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Vefâtımda) vârislerim ne bir dînar, ne bir dirhem paylaşmaz. Bıraktığım şey (ki, hurmalıklardır. Bunun) kadınlarımıın nafakasından, işçimin ücretinden geri kalanı vakıftır.
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh (Mısırlılar tarafından) kuşatıldığı sırada (evinin üstünde görünerek ve Alî, Talha, Zübeyr ve Sa`d İbn-i Ebî Vakkas`a hitâb ederek) şöyle demiştir: Allah aşkına size sorarım. Ve kimseye sormam, ancak Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Ashâbına sorarım: siz bilmezmisiniz ki, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Rûme kuyusunu kim kazarsa onun için Cennet vardır, buyurmuştu da hemen onu ben kazmıştım. Bilir misiniz ki: Resûlullah Ceyşü`l-usre`yi kim techîz ederse, onun için Cennet vardır, buyurmuştu da hemen onu ben techîz etmiştim. Râvî der ki: Ashâb, Osman`ın sözünü tasdîk ettiler.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Benû Sehm`den (müslüman) bir kişi, Temîm-dârî ve Adiy İbn-i Beddâ` ile birlikte (sefere) çıkmış ve müslüman bulunmıyan bir yerde ölmüştü. Bunlar, Sehmî`nin terikesiyle (vârislerin yanına) geldiklerinde vârisler (eşya arasında) altun kakmalı gümüş bir bardağı bulamadılar. (İki yoldaşın inkârı ve da`vânın Resûlullah`a arzı üzerine) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bunlara yemîn ettirdi. Sonra bardak Mekke`de bulundu. Ve bardağın zilyedleri: - Biz bunu Temîm ile Adiy`den satın aldık, dediler. Bunun üzerine Sehmî`nin velîlerinden iki kişi kalkarak: - Bizim şehâdetimiz onların şahâdetlerinden şüphesiz daha haklıdır. Ve bu bardak kat`î sûrette sâhipleri (mîrasçıları) na âittir, diye yemîn ettiler.
(Şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir er kişi geldi de: - Yâ Resûla`llah! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullah: - Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip): - (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip (o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi: - Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullah`a): - Yâ Resûla`llah! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü`min, buyurdu. - Sonra kim? diye sordular. Resûlullah: - (O da) vâdîlerden bir vâdide (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü`mindir ki, o, Allah`dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri -Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gaye) yi çok iyi bilir ya- (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü`min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet`e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim Allah`a ve O`nun Resûlüne îmân eder de namaz kılar ve Ramazan`da oruç tutarsa, onu Cennet`e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb: Yâ Resûla`llah! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle) söyle (yerek istidrâk eyle) di: - Cennet`te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah`dan (Cennet) istemek dilediğinizde Ondan Firdevs`i isteyin!. O, Cennet`in efdalidir ve Cennet`in en yücesidir. Râvî diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (Şeyhim Füleyh): "Firdevs`in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet`in ırmakları da Firdevs`ten akar.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.