Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hendek günü, (gazâ sona ererek hânesine) döndüğü ve silâhını (çıkarıp yerine) koyduğu, baştan aşağı da yıkandığı sırada kendisine Cibrîl geldi. Cibrîl`in başını bir toz (tabakası tac gibi) kaplamıştı. Bu halde Cibrîl: - (Yâ Resûla`llah) silâhınızı bıraktınız mı?. Vallahi ben silâhımı bırakmadım, dedi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: Öyle ise nereye (sefer?) diye sordu. O da: - Hâ şuraya, dedi de Benû Kurayza`ya (doğru) işâret etti. Âişe demiştir ki: bu (muhâvere) nin üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Kurayza oğulları (yurdu) na doğru (yola) çıktı.
Şöyle dediğ rivâyet olunmuştur: (Bir kere) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Allah iki kişiyi rızâsıyla karşılar. Ki onlar, biri öbürünü öldürüp Cennet`e giren iki kimsedir, dedi. (Ashab taaccüd ederek: - Yâ Resûla`llah! Hem öldüren, hem ölen ikisi birden nasıl Cennet`e girer? diye sordular da Resûlullah): - Şu (müslüman) Allah yolunda çarpışarak şehid düşer (de Cennet`e girer). Sonra Allah öldürene hidâyet eder (: o da müslüman olur. Allah yolunda cihâd eder.) O da şehîd düşer, diye cevap verdi.
Rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber`i feth ettikten sonra henüz Hayber`de iken ben (Yemen`den) gelmiştim. (O sırada Resûlullah ganîmet malı taksîm ediyordu). Ben: - (Yâ Resûla`llah!) Bana da bir pay ayır! dedim. Saîd İbn-i Âs oğullarından bâzısı (ki, Ebân İbn-i Saîd`dir): - Ona verme yâ Resûla`llah! dedi. Bunun üzerine Ebû Hüreyre: - Şu (da kim oluyor?:) İbn-i Kavkal`in katili, dedi. (Ebân) İbn-i Saîd de şöyle di (yerek karşıla) dı: - Vay (şu) dağ kediciğine de şaşılır?. O, (Yemen`in Devs illerindeki) Da`n (dağı) nin başından üzerimize yuvarlanıp geldi; müslüman bir kişinin katlini bana yükleyerek (Cehennemlik olduğumu iddia ile) beni lekelemek istedi. (Fakat o bilmelidir ki:) Allah Kavkal`e benim ellerim üzerinde şehid olmak (saâdetini) ikrâm etti de beni onun iki elinde (kâfir bir halde öldürerek) hakir kılmadı.
Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh şöyle demiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in zamânında Ebû Talha düşmanla cenk etmek için oruç tutmazdı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in irtihâli üzerine ben Ebû Talha`yı hiç oruçsuz görmedim; yalnız Ramazan bayramı günü, yâhud (eyyâm-ı teşrık da dâhil olduğu halde) Kurban günü oruç tutmazdı.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: Vebâ (ile ölüm) her müslüman için şehâdettir, (Allah yolunda ölüm derecesindedir), buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bana: "Mü`minlerden (evlerinde) oturanlara Allah yolunda cihad edenler berâber olamaz," âyetini yazdırmak istedi de tam bana yazdırdığı sırada İbn-i Ümm-i Mektûm çıka geldi. Ve: Yâ Resûla`llah! Cihâda gücüm yetseydi ben de muhakkak gider düşmanlarla harb ederdim, dedi. İbn-i Ümm-i Mektûm a`mâ bir kişi idi. Bunun üzerine Allah Tebâreke ve Teâlâ Peygamber`i salla`llahu aleyhi ve sellem`e (vahy) gönderdi. Bu sırada onun uyluğ benim uyluğum üzerinde bulunuyordu. Vahyin (Peygamber üzerindeki) sıkleti bana o kadar ağır bastı ki, sonunda dizimin ufalıp dağılmasından korktum. Sonra Resûlullah`dan vahy âsârı sıyrıldı da Allah Azze ve Cell: (zarar görenler başka) diye (bir istisnâ) gönderdi.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Ahzâb sırasında) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hendek (kazılan yer) e varmıştı. Muhâcirlerin, Ensâr`ın soğuk bir kuşluk vaktinde hendek kazdıklarını gördü. Onların yanlarında kendileri hesâbına bu işi görecek köleleri açlığı görünce: - Yâ Rab! Dirlik ve yaşamak âhiret dirliğidir, Sen Ensâr`ı ve Muhâcirleri mağfiret et! buyurmuş. Orada bulunan Ashâb da Resûlullah`a cevap vererek: - Biz yaşadıkça dâima cihad etmek üzere Muhammed`e söz vermiş kişileriz, demişlerdir.
Rivâyete göre, Peygamber`in Ashâb`ı (hendek kazdıkları müddetçe) dâimâ: - Biz o mü`minleriz ki, İslâm`da ebedî sebât etmek üzere Muhammed`e söz vermişizdir, derlerdi de Resûlullah da onlara: - Yâ Rab! Hayır ve saâdet ancak âhiret saâdetidir. Ensâr ve Muhâcirler hakkında mübârek kıl!. diye cevab verirdi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ahzâb günü (Hendek kazılırken) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i gördüm ki o, toprak taşıyordu. Bir halde ki, toprak karnının beyazlığını örtmüştü. Ve o, şöyle diyordu: Yâ Rab! Sen bize hidâyet etmemiş olsaydın, bize doğruluğu göstermemiş, bize rahmet etmemiş olsaydın (biz şaşırırdık). Bize tecâvüz eden kâfirler, bizim çekindiğimiz fitne ve fesâdı bize îka etmek istediklerinde biz (im gönlümüz) e sabr-ü sebât ihsân et ve onlarla yüz yüze geldiğimizde ayaklarımızı yerinde tut (da bizi dağıtma yâ Rabbî!).
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Tebûk) gazâsı sırasında idi ki: (o, Medîne`deki Ashâb`ı yâd ederek): - Arkamızda Medîne`de bir takım erler cemâati var ki, biz, bir dağ yolunda, dere içinde her yürüyüşümüzde muhakkak Medîne`dekiler de yürüyüş (sevâbın) da bizimle berâberdir (buyurmuştu. Ashâb: - Yâ Resûla`llah! Medîne`dekiler nasıl bizimle berâber olurlar? diye sorduklarında Resûlullah:) - Onları burada bulunmaktan (hastalık, kudretsizlik gibi meşrû`) özür men` etti, buyurdu.