Rivâyete göre, müşârün-ileyh: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: [Bir mücâhid (vazîfe sırasında) bir gün Allah rızâsı için oruç tutarsa, Allah onun vücûdünü yetmiş yıl Cehennem ateşinden uzaklaştırır, (esirger)] buyurduğunu haber vermiştir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: her kim Allah uğrunda gazâ edecek bir askeri -sefere gereken eşyâsını tedârik ederek- hazırlarsa, o da gazâ etmiş (cesine sevâba nâil) olur. Yine her kim Allah yolunda gazâ eden bir askerin nâmusluca yerini tutar, (o, askerde kaldıkça gerideki işlerine ve âilesine bakar) sa, o da gazâ etmiş (demek) olur.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem zevceleri müstesnâ olmak üzere, Medîne`de devam üzere Ümm-i Süleym`in evinden başka hiç bir eve girmez idi. (Bir kere) Resûlullah`a bunun sebebi soruldu da o: Ben Ümm-i Süleym`e en acıyanım; çünkü onun kardeşi (Bi`r-i Meûne`de) benim (askerlerim) le berâber şehîd oldu, buyurdu.
(Oğlu Mûsâ vâsıtasiyle) rivâyet olunduğuna göre, Yemâme (vak`ası) günü Enes (Ensâr`ın hatîbi ve Hazrecîlerin alemdârı olan Sâbit İbn-i kays`in yanına gelmiş (ve harb saflarında panik başladığını anlatmak istemişti). Halbuki Sâbit o sırada iki uyluğunu açmış, "Hanût" denilen (ve ölüye sürülen) bir nevi` koku sürünüyor (ve şehîd olmağa hazırlanıyor) du. Enes: Ey amuca! Seni ne tutuyor ki, (harb saffına) gelmeyorsun? diye seslendi. O da: - Ey kardeş oğlu, şimdi (geliyorum), dedi. (Bir taraftan da) hanût sürünüyordu. (Kokudan sonra Sâbit iki kat beyaz elbîse giyerek kefelendi). Sonra (harb saffına) gelip yer aldı. -Enes, hadîsin burasında askerden bir kısmının inhizâmını anlatmıştır- sonra: - Karşımızdan şöyle açılın! (Düşmanı görelim de) nihâyet çarpışalım. Biz, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`le birlikte (harb ederken) öyle (panik yaparak) harb etmezdik, (harb saffı yerinden oynamazdı). Akrânınız size kaçmayı ne fenâ âdet edindirmiş! di (yerek bozguncuları payla) dı.
Gelen rivâyete göre, Ahzâb günü (Kureyş ile birlikte bütün Arab kabîlelerinin İslâm aleyhinde harekete geçmesi, Benî Kurayza`nın da nakz-ı ahd etmesi üzerine vaziyet ciddîleşince) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Bana Benû Kurayza`nın (vaziyetine dâir) kim haber getirir? diye sordu. Zübeyr: - Ben (yâ Resûla`llah!) dedi. Sonra (harb şiddetlenince) Resûlullah (bir kere daha): - Benû Kurayza`ya dâir bana kim haber getirir? diye sordu. (Yine) Zübeyr: - Ben, diye cevap verdi. (Bunun üzerine) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Her peygamberin ashâbı içinde bir güzîdesi vardır. Benim güzîdem de Zübeyr`dir, buyurmuştur.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: (gazâya giden) atın alnına dökülen saçlarında kıyâmet gününe kadar hayır düğümlüdür. Hayır, (âhirette) sevâb, (dünyâda) ganîmettir, buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: hayır ve saâdet (gazâya hazırlanan) atın alnındaki perçemlerinde (bağlı) dır, buyurduğ rivâyet olunmuştur.
"Hurma bahçemizde Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e âit bir at bulunuyordu. Ona Lüheyf, yâhud Lehîf denirdi." dediği rivâyet olunmuştur.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben bir seferde Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in bindiği Ufeyr denilen bir eşek üstünde terkisinde idim, (Muâz) Resûlullah bana: - Ey Muâz! Allah`ın, kulları üzerinde ne hakkı vardır, bilir misin? diye sordu, demiş. Ve hadîsin yukarıda geçen kısmını ayırmıyarak sevk etmiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: bir kere Medîne içinde bir düşman baskını korkusu yayılmıştı. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem, bize (Ebû Talha âilesine) âid olup Mendûb denilen bir atı eğreti aldı. (Ve ona binerek Medîne`den ayrıldı. Geri dönüp geldiğinde): - Korkulacak bir şey görmedik. Muhakkak sûrette bulduğumuz bir şey varsa o da Mendûb`un su gibi akmasıdır, buyurdu.