Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: Uğursuzluk (telâkkîsi âdet olarak) ancak üç şeyde: atta, kadında, evde hâsıl olur, buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in (ganîmet malından) at içinde iki sehm, sâhibi için de bir sehm ta`yîn ettiği (ve bu sûretle süvârîye üç nasîb verdiği) rivâyet olunmuştur.
Rivâyet olunduğuna göre, ona (Kays kabîlesinden) bir kişi: - Huneyn günü Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanından kaçtınız mı? diye sormuştu. O da: - (Evet, biz kaçtık) lâkin Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kaçmadı. (Düşmanımız) Hevâzin (halkı) iyi ok atan bir kabîleden idiler. Biz (harb meydanında) bunlarla yüz yüze gelince bunların üzerine atıldık. Bunlar hemen perîşân oldular. Bunun üzerine müslümanlar ganîmete yöneldiler. Hevâzin ise (bundan istifâde ederek) bizi oklarla karşıladılar. (Biz kaçtık) fakat Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem kaçmadı. Onu pek iyi gördüm ki, o, beyaz katırının üstünde fütursuz duruyordu. Ebû Süfyân da katırın gemini tutuyordu. Bu sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: ben peygamberim yalan yok, ben Abdü`l-Muttalib oğluyum! diyordu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Adbâ` denilen bir devesi vardı ki (koşuda, seferde) önüne geçilmezdi. Bir ara yük devesi üstünde bir bedevî geldi. (Yapılan kuşuda) bu yük devesi Adbâ`yı geçti. Ve bu geçiş müslümanlara ağır geldi. Ve Resûlullah bunu (Ashâb`ın hâlinden) anladı da: - (Ashâbım! Allah`ın bir âdeti, bir nizâmı vardır ki, ona göre) Allah dünyâda her yükselen şeyi muhakkak aşağı almağı iltizâm eder, buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, bir kere müşârün-ileyh, Medîne kadınlarından birtakım kadınlara bir çok futa dağılmıştı da iyi bir futa arta kalmıştı. Yanında bulunan bâzı kimseler ona: - Yâ Emîre`l-mü`minîn! Şunu da sizin yanınızdaki Resûlullah`ın kızına versene!, demişler, ve onunla Alî`nin kızı Ümm-i Gülsüm`ü (ki, Ömer`in zevcesidir) kasd etmişlerdi. Ömer de: - Bu futaya Ümm-i Salît daha lâyıktır, diye cevâb vermiştir. Ümm-i Salît (Hicret`i müteâkip) Resûlullah`a bîat eden Ensâr kadınlarındandır. (Ömer, bu liyâkatin sebebini de bildirerek): - Çünkü Ümm-i Salît Uhud günü kırbaları yüklenir, bize su taşırdı, (elbîsemizi dikerdi) demiştir.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz kadınlar Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber gazâda bulunurduk. Mücâhidlere su verir ve onlara hizmet ederdik. Yaralıları (tedâvî ile onları) ve şehîdleri Medîne`ye nakleylerdik.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Medîne`ye hicret ettiği zaman (düşman taarruzundan endişe ederek) bir gece uyuyamamıştı. Ve keşke Ashâbımdan elverişli bir kişi bu gece beni muhâfaza etseydi, demişti. Tam bu sırada ansızın bir silâh sesi işittik. Bunun üzerine Resûlullah: - O kimdir? diye seslendi. - Ben Sa`d İbn-i Ebî Vakkas`ım (yâ Resûla`llah!) dedi. (Resûlullah: - Sana ne oldu ki? diye sordu.) Sa`d: - (Gönlümde hayâtınız hakkında bir endîşe uyandı da) seni muhâfaza için geldim, diye cevâp verdi. (Hazret-i Âişe demiştir ki:) Bunun üzerin Resûlullah (Sa`d İbn-i Ebî Vakkas`a duâ etti. Sonra) uyudu. (Hattâ biz, horladığını duyduk).
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Altun, gümüş, libas kulu olan kimseler sürünsün, kahrolsun! Böyle (menfaat düşkünü) kişiye (işlediği hayrın bedeli Allah tarafından) verilirse memnûn olur, verilmezse (Allah`ın takdîrine) de kızar; böyle (menfaat düşkünü) sürünsün, husrâna yuvarlansın!. Vücûduna diken batsın da cımbızla çıkaran bulunmasın! Bunun için Cennet, her hayır ve saâdet, şol kula lâyıktır ki, o, Allah yolunda cihâd için atının dizginine sarılmıştır. O mücâhidin başı (nın saçı) perîşandır, iki ayağı toz içindedir. Eğer bu gazî (pişdâr olarak) ileri karakolda düşman beklemekte ise, o, dâimâ orada tam mânâsiyle düşman bekler. Askerin gerisinde (dümdâr olarak) vazîfede ise, orada en metin nöbetçilik eder. (Bu vazîfelerini Allah için samimiyetle gören) o kahraman, bir meclise girmek için izin isterse (küçük görülüp) izin verilmez. Bir hususta şefâat edecek olursa, şefâati kabûl edilmez. (Fakat onun mevkii Allah yanında büyüktür, onun her dileğini Allah kabûl eder).
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in hizmetinde bulunduğumuz halde onunla birlikte Hayber gazâsına çıkmıştım. Resûlullah oradan dönerek (Medîne`ye geldiği ve kendisine Uhud (dağı) göründüğü zaman: "Şu Uhud`dur. O (nun sâkinleri Ensâr) bizi sever, biz de o (nun sâkinleri) ni severiz" buyurdu.
Gelen bir rivâyete göre şöyle demiştir: Biz Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber bir (seferde) bulunduk. (Bizden kimi oruç tutmuş, kimi de yemişti. Sıcak bir günde bir konak yerinde indik). Gölge için çoğumuz elbîsesiyle gölgelenmiş (rıdâsiyle çerke kurmuştu). Fakat şu oruç tutanlar (tâkatsizliklerinden) hiç bir iş yapamadılar. Oruçsuzlar ise, binit develerini (suya) götür (üp sula) dılar, (oruçlulara) hizmet ettiler, yemek pişirip (oruçlularla birlik) yediler. Bütün bu faâliyet üzerine Resûlullah: - Bu gün oruçsuzlar tam ücret alıp gittiler, buyurdu.