Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in (bir seferde) merkebe bindiği, merkebin arkasına üstü kadife kaplı bir palan vurulmuş olduğu, Üsâme İbn-i Zeyd`i de arkasında terkisine aldığı rivâyet olunmuştur.
Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (Mekke) fetholunduğu gün Mekke`nin üstü (ndeki Kedâ semti) nden devesi üstünde olarak (şehre) yöneldi. Terkisine de Üsâme İbn-i Zeyd`i almıştı. Bilâl de maiyyetinde idi. Kâ`be`nin hâdimlerinden (ve Miftâhdâr âilesinden) Osmân İbn-i Talha ve Bilâl ile berâberdi. (Resûlullah yürüdü). Tâ Mescid-i Harâm`a vardı. Devesini orada çöktürdü. Ve Osmân İbn-i Talha`ya Beyt (-i Şerîf) in anahtarını getirmesini emretti. (İbn-i Talha gitti, anası Selâfe`den anahtarı alıp getirdi). Kâ`be`yi açtı. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem içeri girdi. Hadîsin bundan kalan kısmı yukarıda geçmiştir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in Mushaf`la düşman toprağına sefer edilmesini nehyettiği rivâyet olunmuştur.
Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber (seferde) bulunurduk da her vâdî üzerine yükseldikçe sesimiz mu`tâdından ziyâde yükselerek tehlîl ve tekbîr ederdik. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Ey nâs canınıza acıyın, sesinizi yükseltmeyin! Şüphesiz siz, ne sağırı çağırıyor, ne de gaibe bağırıyorsunuz! Duâ ettiğiniz O (Allah), muhakkak ki, sizinle berâberdir. Hem O, sesinizi çok iyi işitir; O, size (uzak değil), çok yakındır, buyurdu.
Demiştir ki: biz (Peygamber`in Ashâb`ı) seferde yüksek bir yere çıkınca Tekbîr ederdik. Yüksekten (bir vâdîye) inince de Tesbîh eder (, Sübhâna`llah der) dik, demiştir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Âbid) bir kul hastalanır, yâhud (cihâd veya hayır için) sefer eder (de sefer ve maraz hâli mu`tâd ibâdetine mâni` olur) sa mukîm iken, sıhhatte iken işlemekte olduğu ibâdetin benzeri, o gazîye ve o hastaya (ecr-ü sevâb) yazılır.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den: "Nâs, yalnız başına yolculuktaki benim bildiğim mahzûru bilseydi hiçbir süvârî yalnız başına gece yolculuğu etmezdi" dediğini rivâyet etmiştir.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir kişi geldi de ondan cihâd (a gitmesi) husûsunda izin istedi. Resûlullah da: - Anan, baban sağ mıdır? diye sordu. O: - Evet! diye tasdîk etti. Resûlullah: - Şu halde sen (ibtidâ) onların rızâsına çalış! buyurdu.
Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in bâzı seferlerinde halk (askerler) yerlerinde gecelediği sırada Ebû Beşîr Resûlullah ile berâber bulunmuş ve bu halde Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Zeyd İbn-i Hârise`yi göndererek (halk arasında): - Sakın ha, hiç bir devenin boynunda ok yayı kirişinden (takılmış) kılâde (boğmuk) kalmasın, yâhud mutlak sûrette hiç bir kılâde kalmasın, muhakkak kesilsin, koparılsın! (diye i`lân ettirmiş ve hiç bir deve boynunda çan bırakılmayıp hepsi koparılmıştır).
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittiği rivâyet olunmuştur: - Hiç bir erkek (mahremi olmıyan) bir kadınla sakın tenhâ bulunmasın!. Hiç bir kadın da kendisiyle berâber bir mahremi (nikâh geçmez hısımı) bulunmaksızın sakın sefer etmesin!. Resûlullah`ın bu nehyi üzerine (Ashâb`dan) bir kişi ayağa kalkarak: - Yâ Resûla`llah! Ben şöyle şöyle bir gazâya yazılmıştım; halbuki zevcem haccetmek üzere yola çıkmıştır (ne buyurulur?) diye sordu. Resûlullah: - Haydi sen de git, karınla berâber haccet! buyurdu.