Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in sağlığında (namazda) Hişâm İbn-i Hakîm`in Furkan Sûresi`ni okuduğunu işittim. Duydum ki, Hişâm bu sûreyi Resûlullah`ın bana okumadığı birtakım lehcelerle okuyor. Az kaldı üzerine atılacaktım. Fakat selâm verinceye kadar güçlükle sabrettim. Selâm verir vermez (kaçırmamak için) hemen ridâsını göğsünün üzerinde toparlayıp: - Bu sûreyi sana -duyduğum gibi- kim okuttu? diye sordum. Hişâm: - Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem okuttu, dedi. - Yalan söylüyorsun. Çünkü Resûlullah bu sûreyi bana, senin okuduğundan başka bir lehce ile okuttu dedim. Ve onu yakasından tutarak Resûlullah`a götürdüm: - Yâ Resûla`llah, şunun Furkan Sûresi`ni bana okuttuğun lehceden başka bir lûgatla okuduğunu işittim, dedim. Resûlullah bana: Hişâm`ın yakasını bırak, buyurdu. Ona da: - Yâ Hişâm, oku diye, emretti. O da işittiğim veçhile Resûlullah`a da okudu. Bunun üzerine Resûlullah: - Bu sûre böyle inzâl olundu, buyurdu. Bundan sonra bana da: - Yâ Ömer oku, diye emretti. Ben de Resûlullah`ın bana vaktiyle okuttuğu gibi okudum. Bana da: - Bu sûre böyle indirildi. Yâ Ömer! Bu Kur`ân yedi lûgat ve yedi lehce üzerine gönderildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onu okuyunuz, buyurdu.
Rivâyete göre der ki: Bana; (Babam) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem gizlice şöyle söyledi: Her sene Cibrîl Kur`ân`ı benimle bir kere mukabele ederdi. Bu sene iki def`a mukabele eyledi. Öyle sanıyorum ki (kızım) ecelim yaklaşmıştır.
Vallahi ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in (doğrudan doğruya) ağzından yetmiş bu kadar sûre öğrendim, dediği rivâyet olunmuştur.
(Alkame İbn-i Kays`ın) rivâyetine göre Abdullah İbn-i Mes`ûd ben Hıms`da bulunduğum sıra Sûre-i Yûsuf okumuştum. Bunun üzerine bir kimse i`tirâz ederek: - Hayır, bu sûre böyle nâzil olmadı, dedi. İbn-i Mes`ûd da: - Ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e okudum da bana: Güzel okudun, diye tahsîn buyurdu, dedi. (Ve böyle görüşürken bir de) İbn-i Mes`ûd herifde şarab kokusu duydu. Bunun üzerine İbn-i Mes`ûd: - Be adam sen Allah Kitâbı`nı yalanlamakla şarab içmeği cem` eder misin? dedi. Ve herife hadd-i (şirb) vurdu.
Rivâyet olunduğuna göre bir kişi, öbür kişinin bütün gece tekrarlıyarak "Kul hüva`llahu ahad" sûresini okuduğunu işitir. Sabah olunca Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e gider. Ve bütün gece İhlâs okunmasını azınsıyarak Resûl-i Ekrem`e arz eder. Resûlullah da cevâben: Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah`a yemîn ederim ki, bu sûreyi okumak, bütün Kur`ân`ın üçde birisine muâdildir, buyurur.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbına: - Ashâbım! Kur`ân`ın üçde birisini bir gecede okumak size güçlük verir mi? diye sormuştu. Bu teklîf Ashâb`a güç gelerek: - Yâ Resûla`llah! Bizim hangimizin buna gücü yetişir? demişlerdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: - Allahü`l-vâhidü`s-samed Sûresi Kur`ân`ın üçde birisidir, buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem her gece yatağına geldiği zaman iki elini birleştirerek bunlara nefes etmeğe başlayıp: Kul Hüva`llahü Ehad ve Kul Eûzü Bi-Rabbi`l-Felâk ve Kul Eûzü Bi-Rabbi`n-Nâs (sûrelerini) okurdu. (Ellerine üflerdi.) Sonra iki eliyle vücûdunun ön kısmını meshetmeğe başlardı. (Sonra vücûdunun arka tarafını meshederdi) Ve böyle okuyup üfliyerek vücûdunu meshetmeyi üç def`a tekrarlardı.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Üseyd gece vakti Bakare Sûresi okuyordu. Atı da yanında bağlanmıştı. Kur`ân okunurken birden at deprenmeye başladı. Üseyd sustu. O susunca at da sâkinleşti. Üseyd tekrar okumağa başladı. At yine şahlandı. Üseyd sustu; at da sâkinleşti. Bundan sonra Üseyd bir daha okumağa başladı. At yine hırçınlaştı. Üseyd de artık vaz geçti. Üseyd`in oğlu Yahyâ ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir zararı dokunmasından endişe ederek çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi birtakım ecrâmın parlamakda olduklarını gördü. Sabah olduğunda Üseyd Resûlullah`a bu vakıayı arzetti. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ona: - Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu, di(yerek okumağa devâm edilmesi lâzım olduğunu bildir) di. Üseyd: - Yâ Resûla`llah atın Yahyâ`yı çiğnemesinden endişlendim. Çünkü çocuk ata yakın bir yerde idi. (Onun için okumayı kesdim.) O sırada başımı göğe doğru kaldırdığımda gökyüzünde bulut gölgesi gibi bir beyazlık içinde kandiller gibi ecrâmın parlamakda olduklarını gördüm. Artık bu beyaz gölge tabakası, içindeki ziyâ manzûmesi ile göğe doğru çekilip çıktı. Nihâyet onu görmez oldum, dedi. Resûl-i Ekrem: - Bilir misin onlar nedir? buyurdu. Üseyd der ki: Ben de: Hayır, diye cevab verdim. Resûl-i Ekrem: - Ey Üseyd onlar meleklerdi, senin sesine yaklaşmışlardı. Eğer okumağa devâm etseydin sabaha kadar seni dinlerlerdi. Nâs da onlara bakardı. Halkın gözünden gizlenmedi, buyurdu.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Hased (hiç bir şeyde) câiz değildir, ancak iki (huy) hakkında câizdir: 1) O kimseye hased (gıbta) olunur ki, Allah ona Kur`ân öğretmiş, o da gecenin (kutlu) saatleriyle, gündüzün (muayyen) zamanlarında Kur`ân okur ve komşusu işidir de: "Keşke (komşum) filâna verilen Kur`ân ni`meti gibi bana da ihsân olunsaydı. Ve onun mûcibiyle amel ettiği gibi ben de amel etseydim" der. 2) Öbür kimseye de gıbta olunur ki, ona da Allah mal vermiştir, o da malını hak yolunda sarfetmektedir. Şimdi birisi: "Keşke şu hayır seven kişiye verilen mal gibi bana da verilse idi de onun hayır işlediği gibi ben de işlemiş olsaydım!" diye imrenir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: Sizin hayırlınız Kur`ân öğrenen ve öğretendir, buyurduğu rivâyet olunmuştur.