Bir rivâyette de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: Sizîn en fazîletliniz Kur`ân öğrenen ve öğretendir, buyurdu, denilmiştir.
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kur`ân sâhibi (hâfızın) benzeri, bağlı devenin sâhibinin misâli gibidir. Deve sâhibi devesini gözetirse tutabilir. Mukayyed olmayıb bırakırsa kaçar gider.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kur`ân sâhiblerinin birisi için: Şu şu âyetleir unuttum, demek ne fenâ şeydir. Belki unutuldu, denilmek gerektir. Ey Kur`ân sâhibleri hâfızlar, Kur`ân`ı dâmiâ okuyup müzâkere ediniz! Çünkü Kur`ân`ın, hâfız kişilerin gönüllerinden ayrılıp kaçması, deve (nin boşanıp kaçmasın) dan daha zorludur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kur`ân`ı muhâfazaya ithimâm ediniz! Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah`a yemîn ederim ki: Kur`ân`ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin (ihtimâmsızlık eseri) boşanıp kaçmasından daha zorludur.
Rivâyete göre: Enes İbn-i Mâlik`den Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Kur`ân okuyuşu nasıldı? diye sorulmuştu o da: "Resûlullah Kur`ân okurken (meddi îcâb eden harfleri) meddederdi" diye cevab verdi. Sonra Enes, (Misâl olarak) "Bismi`llâhi`r-Rahmâni`r-Rahîm`i okuyarak: Resûlullah "Bismi`llâh"i meddederdi, "Er-Rahmân"i de meddederdi, "Er-Rahîm"i dahi meddederdi, demiştir.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ona: - Ey Ebû Mûsâ, muhakkak sana Dâvud (Peygamber) in nağmelerinden bir nağme (Bir sadâ âhengi) verilmiştir, buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Babam beni asâletli bir âile kadıniyle evlendirdi ve her zaman geçimimiz hakkında göz kulak olup gelininden kocası (Abdullah) hakkında sorguda bulunurdu. Karım da: Abdullah erkek nev`i arasından (seçme) güzel bir kocadır; Ben ona geleliberi âile döşeğimize ayak basmadı (yatmadı), örtülü eteğimizi araştırıp yoklamadı (açmadı) demiştir. Babam Amr`in bu yoldaki incelemeleri uzayınca nihâyet Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e oğlunun bu hâlini arzetti. Resûl-i Ekrem de: Abdullah`ı bana getir, buyurdu. Abdullah der ki: Resûlullah`a mülâkî olduğumda bana; nasıl oruç tutarsın? diye sordu. Ben de: her gün, dedim. Nasıl hatim edersin? dedi. Her gece, dedim. Bunun üzerine Resûlullah, "Her ayın üç gününde oruç tut, her ayda da bir, Kur`ân`ı okuyup hatmeyle" buyurdu. Ben: bundan çoğuna da gücüm yetişir, dedim. Resûl-i Ekrem: Öyle ise her haftada üç gün oruç tut, buyurdu. Ben: Bundan çoğuna da gücüm yetişir dedim. Resûl-i Ekrem: iki gün iftâr et, bir gün tut, dedi. Ben de: bundan çoğuna da gücüm yetişir, dedim. Resûl-i Ekrem: oruçların efdali olan Dâvud peygamber orucu tut ki, bir gün oruç, bir gün iftârdır. Bir de yedi gecede bir kere Kur`ân okuyup hatim eyle, buyurdu. (Abdullah İbn-i Amr İbn-i Âs rivâyetine devâm ederek:) Keşki ben Resûlullah`ın bana verdiği ruhsat ve müsâadeyi kabûl etseydim. İşte şimdi yaşlandım, ihtiyar oldum, zaîf düştüm, diye hayıflanıyordu. Bu cihetle ihtiyarlık çağında Abdullah İbn-i Amr Kur`ân`ın yedide birisini gündüzden âilesinden bâzılarının yanında okurdu, ve (gece) okuyacağı Kur`ân`ı gündüz okuyup hazırlardı ki, gece okuması hafiflesin. Oruç husûsunda kuvvetli bulunmak isteyince de bir kaç günler arka arkaya iftâr ederdi ve bu iftâr ettiği günleri sayardı. Ve -Resûlullah`tan ayrıldığı sıradaki ibâdet hayâtından bir şey bırakmağı çirkin gördüğünden- iftâr günleri sayısınca arka arkaya oruç tutardı.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den şöyle buyurduğunu işittim: Sizin içinizde öyle zümreler türeyecektir ki, siz, onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, onların oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, onların iyi işleri yanında kendi sâlih amellerinizi küçük göreceksiniz. Onlar Kur`ân da okuyacaklar. Fakat Kur`ân (ın feyzi) onların hançerelerine geçmiyecek. Onlar, okun avdan (delip) çıktığı gibi dinden çıkacaklar: Okun sâhibi (avı delip geçen) okunun demirine bakar (kan nâmına) bir şey göremez. Ağaç kısmına bakar, orada da bir şey göremez. Yelesine bakar onda da (kan) bulaşığı göremez. Sonra avcı (Acabâ ava dokunmadı mı?) şüphesiyle fok (denilen veter medhâlin)e bakar (orada da kan izi görülmez).
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Şu bir hâlis mü`min ki: Kur`ân okur ve onun muktezâsiyle amel eder, o, tadı güzel, kokusu güzel turunç (meyvesi) gibidir. Şu bir mü`min de Kur`ân okumaz, fakat mû`cebiyle amel eder. Bu da tadı güzel, fakat kokusu olmıyan hurma gibidir. Kur`ân okuyan (fakat mû`cebiyle amel etmeyen) munâfıkın benzeri de kokusu güzel fakat acı reyhâne (otu) gibidir. Kur`ân okumayan munâfıkın benzeri de tadı acı ve kötü, kokusu acı Ebû Cehil karpuzu gibidir.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kur`ân üzerinde gönülleriniz birleştikce Kur`ân okuyunuz. Kur`ân hakkında ihtilâf edince de artık kalkıp oradan dağılınız!.