Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Habîbim, en yakın kavim ve kabîleni Allah`ın azâbiyle korkut. meâlindeki âyet-i kerîme nâzil olduğunda) Bir gün Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Safâ (tepesine ve birbiri üzerine yığılmış büyük taş kümelerinin yanına vardı. En büyük bir kaya) ya çıktı. Sonra: Ey Kureyş buraya geliniz! Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz! Diye seslendi. (Ve Ey Fihr oğulları, ey Adiy oğulları, ey Abd-i Menâf oğulları, ey Abdülmuttalib oğulları! Diye Kureyş`i oymak oymak çağırmağa başladı. Bütün) Kureyş Peygamber`in yanına toplandılar. Ve: Sana ne oldu? diye (niye çağırdığını) sordular. Sonra Resûl-i Ekrem (hitâbete başlayıp): - Ey Kureyş, bana söyleyiniz. Şimdi ben size: (Şu dağın eteğinde) düşman (süvârîsi var) sizi ya sabah baskınına, yâhud akşam baskınına uğratacaktır, diye haber versem beni tasdîk eder misiniz? diye sordu. Kureyş (bir ağızdan): - Evet tasdîk ederiz (çünkü bütün tecrübelerimizde seni doğru bulduk) dediler. Resûl-i Ekrem: - Öyle ise ben sizi şiddetli bir azâbın karşısında intibâha dâ`vete me`mûrum, buyurdu. (Resûl-i Ekrem`in bu dâ`veti hiç bir muhâlefetle karşılanmadı, yalnız) Ebû Leheb: - Ey Muhammed (yazık sana) helâke, hüsrâna uğrayasın. Bunun için mi bizi buraya topladın? demişti. (Ve yerden bir taş alıp atmak istemişti.) Bunun üzerine Allahu Teâlâ: (Ebû Leheb`in iki eli kurusun) âyetiyle başlıyan sûreyi inzâl buyurdu.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in eşi Âişe radiya`llahu anhâ`dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in -küçük dilini görünciye kadar (ağzını açarak)- güldüğünü görmedim. O, yalnız gülümserdi. Hazret-i Âişe hadîsin gerisini de zikretmiştir ki, hadîsin bu parçası " ... " bahsinde geçmiştir.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Allahu Teâlâ halkı yaratıp halktan fâriğ olduktan sonra Rahm (hısımlık, akrabâlık) ayağa kalkarak Allahu Teâlâ`nın (azamet) ridâsının, eteğine sarıldı. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: Ne istersin? diye sordu. Rahm: Yâ Rab bu kıyâm ve ilticâm, kat`-ı rahmden Sana sığınmak makamıdır, (sana sığınıyorum) dedi. Cenâb-ı Hak: Ey Rahm, sen râzı olur musun? Senin Hakkına hürmet edenin ben de mükâfâtını vereyim, senin hakkını tanımayanı da cezâlandırayım, buyurdu. Rahm de: Evet râzıyım, dedi. Allahu Teâlâ da: İşte Sıla-i rahm edenlere etmiyenlerin hâli böyle olacaktır, buyurdu. Ebû Hüreyre isterseniz ... âyetini okuyunuz, demiştir. Ebû Hüreyre`den bir rivâyete göre de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: isterseniz: ... kavl-i şerîfini okuyunuz, buyurmuştur.
Rivâyete göre müşârün-ileyh demiştir ki: Bir akşam namazında Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Tûr Sûresi okuduğunu işittim. Okurken şu: "Yoksa onlar bir menşe`siz (Kadir ve Kayyûm olan bir Allah`sız) mı yaratıldılar? Yoksa kendilerini yaratan onlar mıdırlar? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? -Hayır, onlar şuursuzdurlar.- Yoksa Rabb`inin hazîneleri onların yanında mı? Yoksa onlar mı sulta ve velâyet sâhibleridir?" meâlindeki âyetler gelince (İbn-i Mut`im der ki: hayranlığımdan) gönlüm artık uçmağa yaklaştı.
Rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kim ki, yemin etse ve yemîninde Lât ve Uzzâ hakkı için dese (bunu keffâreti için) hemen: "Lâ ilâhe illa`llah" desin ve şu bir kimse de arkadaşına: "Gel seninle kumar oynıyalım" dese (oynıyacağı kumar parasını) fukarâya sadaka versin!
... âyeti Mekke`de nâzil oldu. O sırada ben oyun oynıyan bir kızdım, dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre müşârün-ileyh: "Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem beni, Zübeyr`i Mikdâd`ı gönderdi" di (ye rivâyete başla)yıp Hâtıb hakkında: "Ey mü`minler düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayınız!" âyeti nâzil olduğunu haber verdi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e (İslâm üzere) bîat ettik. Bunun üzerine Resûlullah bize: (Allah`a hiç bir şeyi şerîk kılmamamız,) hakkındaki âyeti okudu. Ve bizi meyyit üzerine çığlıkla mâtem tutmaktan nehyetti. Bunun üzerine kadınlardan birisi (ki, Ümm-i Atıyye kendisidir) bîat etmekten elini çekti. Ve: "Yâ Resûla`llah filân kadın benimle berâber (câhiliyyet mâtemi yaptı. Üzerimde hakkı vardır.) Ondan izin almak isterim" dedi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Atıyye`ye bir şey söylemedi, (sükût etti). Bunun üzerine kadın gitti. Sonra (müsâadesini alarak) gelip Resûlullah`a bîat etti.
Rivâyete göre müşârün-ileyh şöyle demiştir: Ben bir gazâda bulundum. Orada (münâfıkların reisi) Abdullah İbn-i Übey İbn-i Selûl`ün münâfıklara şöyle dediğini işittim: "Ey cemâat! Resûlullah`ın yanındakilere nafaka vermeyiniz, tâ ki etrâfından dağılsınlar!" Ve "onun (Peygamber`in) yanından Medîne`ye bir dönersek her halde izzet ve kuvveti ziyâde olan (yâni İbn-i Übey kendisi de münâfıklar) en zelîl ve zayıf olanı (Peygamberi ve Ashâbını) Medîne`den muhakkak çıkaracaktır" (Râvî Zeyd der ki) İbn-i Übeyy`in bu sözlerini ben amucam (Sa`d İbn-i Ubâde`ye), yâhut Ömer`e anlattım. O da Resûlullah`a arzetti. Bunun üzerine Resûlullah beni dâ`vet etti. Ben de İbn-i Übeyy`in sözlerini arz ettim. Bu def`a da Resûlullah İbn-i Übeyy ile Ashâbına haber gönderdi. Bunlar da gelerek: Biz böyle bir şey söylemedik, diye yemîn etmeleri üzerine Peygamber beni tekzîb, onları tasdîk buyurdu. Bunun üzerine ben o kadar mahzûn oldum ki, ömrüm içinde o derece hiç kederlenmedim. Artık eve kapandım, (beni yalancılıkla ithâm ederler korkusiyle evde oturuyordum). Bir taraftan da amucam: - Ey oğul tek durmadın, en sonu Resûlullah`ın tekzîbini ve gazabını istedin, diledin, diye beni kederlendiriverdi. (Son derece bunaldığım) bu sırada Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: ... Sûresi`ni indirdi. Bu sûrenin gelmesi üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bana haber gönderdi. (Huzûra varınca) bana bu sûreyi okudu. Ve: - Yâ Zeyd, Allahu Teâlâ seni tasdîk etti, buyurdu.
Rivâyete göre, Zeyd: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem münâfıkları kendileri için istiğfâr etmeğe dâ`vet etti de onlar başlarını büktüler, demiştir.