Rivâyete göre müslümanlardan (Mekke`de kalıp hicret etmiyen) bir takım kimseler Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem zamânında müşriklerle berâber olarak onların şirk câmiasını çoğaltıyorlardı. Bedir harbi sırasında düşman safları arasında bulunan bunlara ok atılıyor ve atılan ok varıp bunlardan birisine dokunarak öldürüyordu. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ`nın: ... kavl-i şerîfi nâzil oldu.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: "Her kim ben Yûnus bin Mettâ`dan hayırlıyım derse yalan söylemiştir" buyurmuştur.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Her kim sana Muhammed salla`llahu aleyhi ve sellem Allah`ın ona gönderdiği İslâmî umdelerden bir şeyi sakladı (teblîğ etmedi) derse, muhakkak ki o yalan söylemiştir. Çünkü Allahu Teâlâ bana: "Ey Peygamberim, sana Rabbin tarafından indirilenlerin hepsini tebliğ et!" diye emrederdi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Biz Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber gazâya giderdik. Bizim yanımızda kadınlar bulunmazdı. (Cins-i münâsebete şiddetli ihtiyâç duyardık.) Bunun üzerine: Yâ Resûla`llah: Erkekliklerimizi çıkarıp hadım olalım mı? diye sorduk. Resûlullah bizi iydişlenmekten nehyetti. Bundan sonra (muayyen bir zamân için) elbîse (gibi ücret mukabilinde) kadın eş almamıza izin verdi. Bundan sonra Abdullah İbn-i Mes`ûd ... âyetini okudu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (İçkinin harâm kılındığı sırada) bizde Fadîh denilen (ve hurma koruğundan ateşde kaynatılmadan yapılan) içkiden başka hamr nâmına başka bir şey yoktu. (Tahrîm günü) ben (babalığım Ebû Talha`nın evinde) Ebû Talha ile falan ve falan Sahâbe`ye Fadîh dağıtıyordum. O sırada hemen birisi geldi. Ve: Haberiniz yok mu? dedi. Meclisde bulunanlar: O da ne haberi? diye sordular. O da: İçki harâm kılındı, dedi. İşret yârânı bana: Ey Enes küp büyüklüğüne yakın cesâmetteki şarâb destilerini dök, diye emrettiler. Ve ben de emirlerini yerine getirdim. Enes İbn-i Mâlik der ki: Bu bir adamın sözü üzerine meclisde bulunanlar şarabın nasıl ve ne zaman harâm kılındığını araştırmaya lüzum görmediler ve o adamın haberinden sonra hiç şarab içmediler.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bir hutbe îrâd etmişti ki, ben Resûlullah`ın o hutbesi kadar müessir bir hutbe hiç işitmedim. O hutbesinde Resûlullah (ezcümle): Ey Ashâb`ım! Benim bildiğim hakayık-ı kâinâtı siz bilseydiniz muhakkak az gülerdiniz ve hiç şüphesiz, çok ağalardınız, buyurmuştu. Bu hitâbe üzerine Resûlullah`ın Ashâb`ı yüzlerine elbîselerin örtüp -içten gelen bir enîn ile- ağlıyorlardı. Bu umûmî teessür sırasında birisi: "Yâ Resûla`llah babam kimdir?" diye sordu. Resûl-i Ekrem: "Baban filândır" diye cevâb verdi. Bunun üzerine ünvândaki âyet nâzil oldu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir kısım kimseler istihzâ için suâl sorarlardı. Kimi: Babam kimdir? diyordu. Kimi devesini kaybedip devem nerededir? der idi. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ tamamlayıncıya kadar şu âyeti inzâl buyurdu. (Âyetin tamâmı unvânımızda terceme olundu. Bakınız.)
Şöyle rivâyet olunmuştur: "Yâ Muhammed de ki: Allah size üstünüzden bir azâb göndermeğe kadirdir" âyeti nâzil olunca Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: "Rabbım, Sen`in zâtına sığınırım!" dedi, "Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeğe kadirdir" cümlesini müteâkıb: "Rabbim, Senîn zâtına sığınırım!" dedi. "Yâhud fırkalarınızı birbirine katıp bâzınızın hıncını bâzınıza tattırmağa kadirdir." cümlesini müteâkıb de Resûl-i Ekrem: "Bu hafiftir, yâhud bu kolaydır!" buyurdu.
Rivâyete göre, (bir kere Tâbiî âlimi Mücâhid tarafından) Abdullah İbn-i Abbâs`a: Sâd Sûresi`nde (tilâvet) secde (si) var mıdır? diye sorulmuştu. O da: Evet vardır, dedi. Sonra İbn-i Abbâs: ... âyetini ... kavl-i şerîfine kadar okudu. Bundan sonra İbn-i Abbâs: "Ey Mücâhid`le arkadaşları! Peygamberimiz salla`llahu aleyhi ve sellem de, Peygamberlere uyması emrolunan kimselerdendir" dedi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Mü`minleri Allah`tan ziyâde fenâlıklardan koruyan bir kimse yoktur. Mü`minlerin en büyük hâmîsi olduğu için Allahu Teâlâ açık, kapalı bütün fuhşiyâtı harâm kılmıştır. Bir de Allahu Teâlâ`dan ziyâde medh-ü senâyı seven kimse de yoktur. Bunun için Cenâb-ı Hak kendisini (Kur`ân`da bir çok evsâf-ı cemîle ile) medhetmiştir.