Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kadın kadına mübâşeret etmesin, (çıplak sürtmesin,) Sonra kocasına öbür kadını -kocası ona bakıp görüyorcasına- vasıf ve ta`rîf eder (de bir fenâlığa sebeb olur).
Rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Sizden birisi âileden ayrılığını uzattığı zaman evine gece vakti ansızın gelmesin.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Ey Câbir Medîne`ye) gece vardığında hemen âilenin yanına (baskın yapar gibi ansızın) girme, (İbtidâ geldiğini duyur). Tâ ki zevcinden uzak düşen kadın ustura tut (up temizlen) sin ve dağınık saçlarını tarasın.
Rivâyete göre, İbn-i Ömer, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem zamânında karısını hayz hâlinde iken boşamıştı. Ömer İbn-i Hattâb oğlunun bu hareketinin hükmünü Resûlullah`a sorduğunda şöyle cevab vermiştir: Oğlun Abdullah`a söyle, karısına geri dönsün, sonra kadın temizlenip tekrâr âdetini görüp sonra tekrâr temizleninceye kadar onunla birlik yaşasın. İkinci âdetinden temizlendikten sonra dilerse, âile hayâtı devâm etsin ve dilerse -cinsî bir sûrette yaklaşmaksızın- boşasın. İşte kadının bu iki kirlenmesi ve temizlenmesi zamânı, erkeklerin kadınları tatlîk etmeleri için Allahu Teâlâ`nın emrettiği iddet müddetidir.
Gelen bir rivâyete göre İbn-i Ömer`in: "Kadının iki kere kirlenmesinden ve temizlenmesinden sonraki talâk benim üzerime (Resûl-i Ekrem tarafından) bir talâk hesâb olundu, (üç değil,)" dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre Cevn kızı (Ümeyye) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (e nikâh olunup) huzûra konulmuştu. Resûl-i Ekrem yanına yaklaşınca Ümeyye: - Senden Allah`a sığınırım, dedi. Resûl-i Ekrem de: - Ey Ümeyye, sen (şânı) büyük olan (Allah) a sığındın, artık âilenin yanına git, buyurdu.
Rivâyete göre Ümeyye Resûlullah`ın yanına konuldu. Yanında ebesi, dadısı da bulunuyordu. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: - Nefsini bana bağışlayınız, diye taltîf buyurdu. Ümeyme: - Hiç melîke bir kadın nefsini teb`asına bağışlar mı? diye karşıladı. Râvî Ebû Üseyd der ki: Bunun üzerine Resûl-i Ekrem kadının asabiyetini yatıştırmak için elini uzatıp başına koymak istediğinde Ümeyye: - Senden Allah`a sığınırım, dedi. Resûl-i Ekrem de: - Ey Ümeyye, sen yüce bir makama sığındın, buyurdu. Sonra Resûlullah bizim yanımıza çıktı. Ve bana: - Ey Ebâ Üseyd, sen Ümeyme`ye râzikiye (denilen beyaz keten kumaşdan biçilmiş) iki kat elbîse giydir ve âilesine götür, buyurdu.
Rivâyete göre Kurazî Rifâa`nın karısı (Temîme) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelerek: - Yâ Resûla`llah! Rifâa beni boşamıştı. (Ve üç talâk ile) talâk-ı kat`î kılmıştı. Sonra ben de Kurazî Abdurrahmân İbn-i Zübeyr ile evlenmiştim. Fakat Abdurrahmân`ın erliği şu elbîse saçağı gibi (gevşek) dir. (Erlik vazîfesini göremiyor) dedi. Resûl-i Ekrem: - Sanırım ki sen (eski zevcin) Rifâa`ya varmak istiyorsun. Fakat (ikinci zevcin) Abdurrahmân senin balcağazından, sen de onun balcağızından tatmadıkça bu olamaz (varamazsın) buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah balı ve helvayı severdi. İkindi namazından döndüğü zaman kadınlarının yanına girerdi. Ve kadınlarından birisinin yanına yaklaşırdı. Bir kere Resûlullah Ömer`in kızı Hafsa`nın yanına girmişti. Orada her zamankinden çok kaldı. Bunu ben kıskandım. Ve bunun sebebini soruşturdum. Bana bildirildiğine göre Hafsa`ya akrabâsından bir kadın küçük bir çömlek bal hediye etmişdi. O da bu baldan şerbet yapıp Resûlullah`a içirmişti. Ben de kendi kendime: Vallahi bunun için muhakkak bir hîle yaparım, dedim. Bunun üzerin Zem`a kızı Sevde`ye şöyle ta`lîmât verdim: Biraz sonra sana Resûlullah gelir, yaklaştığında: Yâ Resûla`llah, megafîr mi yediniz? dersin. O da sana hayır, der. Bunun üzerine sen de: Ya sizden bana gelen bu koku nedir? diye sorarsın. O da sana tabiî: Hafsa bal şerbeti içirmişti, diyecektir. Sen de: Öyle ise o balın arısı, onu Urfud ağacından toplamıştır, dersin. Bana geldiğinde ben de öyle diyeceğim. Safiyye, sen de böyle söyle, dedim. Bu ta`lîmâtım tatbîki sûretini Hazret-i Âişe şöyle anlatmıştır: Sevde dedi ki: Vallahi çok geçmedi Resûlullah kapımın önünde durdu. Yâ Âişe senden korkumdan bana emrettiğin sözü hemen Resûlullah`a söylemeğe azmettim. Resûlullah Sevde`ye yaklaşınca: Yâ Resûla`llah, Megafîr zamkı mı yediniz? demiş. O da: Hayır, diye cevab vermiş. Sevde: Sizden gelen bu koku nedir ya? demiş. Resûl-i Ekrem de: Hafsa bal şerbeti içirmişdi, buyurmuş. Resûlullah benim odama dönüp geldiğinde ben de böyle söyledim. Safiyye`e gittiğinde o da böyle söylemişti. Sonra Resûlullah dönüp Hafsa`nın nöbetinde yanına vardığında Hafsa: Yâ Resûla`llah! Bal şerbetinden cenâbınıza içireyim mi? dediğinde: Hayır bana onun lüzûmu yoktur, buyurdu. Âişe (rivâyetine son vererek) der ki: Sevde bana: Vallahi Resûlullah`a biz bal şerbetini haram ettik, diyordu. Ben de ona: Sus, dedim. (Ve Hafsa hakkındaki hîle ve tedbîrimin duyulmasını istemedim).
Rivâyete göre Sâbit İbn-i Kays`ın karısı. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelerek: Yâ Resûla`llah zevcim Sâbit İbn-i Kays ahlâkı, dîni (düzgün bir kimsedir. Bu) hususda ona darılmış değilim. Lâkin ben (zevcimi hılkaten çirkin gördüğümden) Müslümanlık hayâtımda küfrü (îcâb eden bir harekette bulunmayı) çirkin buluyorum. (Bu cihetle kocamdan ayrılmak istiyorum) dedi. Resûl-i Ekrem: Sâbit`in vaktiye mehir verdiği bostanını kendisine iâde etmek ister misin? diye sordu. Kadın: Evet ederim, dedi. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Sâbit İbn-i Kays`e: Bahçeyi al, bir talâk ile bu kadını bırak, buyurdu. (Kadın bahçeyi, Sâbit de talâkını verdi.)