"Muhammed salla`llahu aleyhi ve sellem`in âli, Medîne`ye hicret ettikleri zaman vefât edinceye değin mütevâliyen üç gün buğday ekmeği ile karınlarını doyurmadılar" dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre bir ev halkından birisinin vefâtı üzerine ta`ziye için kadınlar toplanıp sonra dağılarak yalnız hâne halkı ve hısımları kaldıklarında emrettim: Bir çömlek içinde telbîne bulamacı pişirildi. Sonra tiridi yapılıp telbîne onu üzerine döküldü. Sonra: Haydi bu tiritten yiyiniz, Çünkü ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den: «Telbîne; hastanın kalbine rahat verir. Bir kısım hüzün ve kederi giderir,» diye işittim.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: (Erişi ve argacı ipek olan) harîr ve (yine eriş ve argacı ipek olan) atlas elbîse giymeyiniz. Ve altın, gümüş kapdan içmeyiniz, gümüş (ve altın) tabaklardan yemek de yemeyiniz. Gümüş (altın) dünyâda kâfirlerin, Âhiret`te biz müslümanlarındır.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ensârdan Ebû Şuayb denilen bir kişi ve onun kasab bir kölesi vardı. (Bir gün) Ebû Şuayb kölesine: Bana (beş kişilik) yemek yap. Ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i beş kişinin beşincisi olarak da`vet edeceğim, dedi. Ve bu sûretle Resûlullah`ı beş kişinin beşincisi olarak dâ`vet etti. Resûl-i Ekrem yanında dört dâ`vetli ile yanlarında (altıncı) bir kişi takıldı. Ebû Şuayb`ın evine varıldığında Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: Ey Ebû Şuayb sen bizi beş kişi olarak dâ`vet etmiştir. Şu (altıncı) kişi bize takılıp gelmiş (bir tufeylî) dir. Bak dilersen izin ver girsin, istersen bırak gitsin, buyurdu. Ebû Şuayb: Onu bırakmak yâ Resûla`llah, izin verdim, dedi.
Ca`fer İbn-i Ebî Tâlib`in oğlu Abdullah radiya`llahu anhümâ`dan: "Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i yeşil hurma ile hıyar yerken gördüm" dediği rivâyet olunmuştur.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Medîne`de bir yehûdî vardı. O yehûdî bana her sene hurma harmanı zamânında kadar va`de ile para ikrâz ederdi. Câbir`in Rûme kuyusu yolunda hurma bahçesi vardı. Bir sene Câbir`in hurmalığı mu`tâd derecede mahsûl vermedi. Borcun ödenmesi teehhür etti. Bunun üzerine yehûdî harman vaktinde geldi. Borcumdan bir şey veremiyeceğini sanarak gelecek harman zamânına kadar tecîlini ricâ ettim. Fakat yehûdî imtinâ etti. Bunun üzerine şu müşkül vaziyetim Resûlullah`a arzolundu. O da bâzı Ashâbına: Haydi yürüyünüz, gidelim de Câbir için yehûdîden borcun te`cîlin istiyelim, buyurdu. Ve Resûl-i Ekrem Ashâbiyle hurmalığıma geldiler. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem yehûdîye (te`cîl için) söyledilerse de yehûdî: Ey Ebe`l-kasım mühlet veremem, dedi. Resûl-i Ekrem yehûdînin isrârını görünce kalktı. Ve hurmalıkda şöyle bir dolaşdı. Sonra geldi. Yehûdîye bir daha va`de teklîf ettiyse de yine imtinâ eyledi. Ben de kalktım. Resûlullah`a bir mikdar yaş hurma getirdim ve Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in karşısına koydum. Resûl-i Ekrem hurmayı yedi. Sonra yâ Câbir senin bostan çardağın nerede? diye sordu. Ben de (şurada diye) haber verdim. Haydi orada bana bir yer döşe diye emretti. Ben de hemen döşedim. Resûl-i Ekrem çardağa girip bir az uyudu. Sonra uyandı. Ben gidip bir avuç daha hurma getirdim, ondan da yedi. Sonra kalktı. Yehûdîye bir daha te`cîl teklîf etti. Yehûdî yine imtinâ eyledi. Sonra Resûlullah kalktı. Hurmalığın içinde ikinci bir daha dolaşdı. Sonra: Ey Câbir ağaçdaki hurmaları toplayıp yehûdînin borcunu ver, dedi. (Ben toplayıhcaya kadar) hurma harmamanın başında durdu. İşte bu topladığım hurmadan yehûdîye borcumu verdim. Borca verdiğim kadar da arta kaldı. Sonra bostandan çıkıp doğru Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna geldim. Ve bu bereketli vaziyeti müjdeledim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: "Şahâdet ederim ki, muhakkak ben Allah`ın Resûlü`yüm" buyurdu.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Her kim her gün sabahları aç karnına yedi tane (Medîne`nin) Acve hurmasından yerse, o gün içinde o kimseye ne sem, ne sihir zarar vermez" buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: "Sizden biriniz yemek yediği (ve elini yıkamak mümkün olmadığı) zaman yemek yediği parmaklarını yalamadıkça, yâhud (âilesinden birisine) yalatıp temizlemedikçe bir bezle silmesin!" buyurmuştur.
"Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem zamânında bizim (silinecek) mendillerimiz bulunmazdı. Biz (abdest aldığımızda) ellerimizi, kollarımızı, ayaklarımızı meshederdik" dediği rivâyet olunmuştur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem yemeğini (yiyip yaygısını) kaldırdığı sırada şöyle duâ buyurmak i`tiyâdında olduğu rivâyet olunmuştur. - Allahım hamd Sen`indir. Sana çok, (riyâdan) temiz ve kendisinde feyz ve bereket olan hamd ile hamd ederiz. Rabbimiz (dîvânından) reddolunmıyan (kabûl buyurulan) ve terk olunmıyan, (ihtizâm buyurulan) ve kendisinden müstağnî olunmayan hamd ile hamd ederiz.