Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem taâmını yedikten sonra şöyle duâ buyurmak i`tiyâdında olduğu rivâyet olunmuştur: - Bize kifâyet derecede ni`met veren ve bizi suya kandıran Allahu Teâlâ`ya hamdederiz. O, bizim hamdimizi reddetmez ve bizi ni`metine küfredenlerden kılmaz, (şükredenlerden kılar).
"Ben hicâb kıssasını herkesten iyi bilirim. Übeyd İbn-i Kâ`b (bile) bu vâkıayı bana sormuştu" diye şöyle anlattığı rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Zeyneb Bint-i Cahş ile evlendiği gün -ki, Medîne`de tezevvüc etmişti- gün yükseldikten sonra nâsı yemeğe çağırmıştı. Yemekden sonra Resûlullah oturdu. Dâ`vetliler de kalkıp gitdikten sonra bâzı kimseler gitmeyip Peygamber`in yanında oturdular. Nihâyet Resûlullah kalkıp yürüdü. Ben de berâber gittim. Hazret-i Âişe`nin odasının kapısına kadar gitti. Sonra bu oturanların çıkıp gittiklerini sanarak geri döndü. Ben de berâber döndüm. Geldiğimizde bu misâfirlerin hâlâ yerlerinde oturdukları görüldü. Resûl-i Ekrem ikinci def`a geri döndü. Ben de berâber döndüm. Bu sefer onların kalkıp gittikleri görüldü. Bunun üzerine Resûlullah benimle kendi arasına bir perde gerdi. Bu sırada Hicâb âyeti inzâl olundu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir oğlum doğdu. Ben hemen nevzâdı alıp Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e götürdüm. Resûlullah oğluma İbrâhîm adı verdi. Ve hurma ile çiğnem yapıp ağzına çaldı. Ve yavruya hayır ve bereket duâ buyurdu. Sonra bana iâde etti.
Ebû Bekr`in kızı Esmâ` radiya`llahu anhümâ`nın Abdullah İbn-i Zübeyr`i (hicret sırasında Kubâ`da) doğurduğu husûsundaki hadîsi yukarıda Hicret bahsinde geçti. Buradaki Esmâ` hadîsinin rivâyetinde şu ziyâde vardır: Abdullah`ın doğumu ile Muhâcirler son derece ferahlandılar. Çünkü Yehûdîler tarafından muhâcir müslümanlara: Artık sizi sihir ettik. Bundan sonra sizin nesliniz için erkek çocuk doğmıyacaktır, denilmişti.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Erkek çocuğun doğumu ile berâber Akîka vardır. Onun nâmına akîka kanı dökünüz! ve çocuktan ezâyı gideriniz!" buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: (İslâm`da) ne fera`, ne de atîre yokdur (yâni bu kurbanlar vâcib değildir). Fera`, deve ve koyun makulesi hayvanların ilk yavrusudur. (Câhiliyet devrinde) müşrikler bu yavruları putlarına kurban ederlerdi. Atîre de Receb`de kesilenlerdi.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e Mi`râz avı (nın hükmü) nü sordum. Resûl-i Ekrem: "Okun sivri tarafı dokunan avı ye! Okun enli tarafı dokunan avı yeme! Çünkü okun enli tarafiyle vurulan av vekizdir. (sopa ile vurulmuştur, haramdır)" buyurdu. Resûlu`llah`a kelbin avının hükmünü de sordum. Resûl-i Ekrem şöyle cevab verdi: "Kelbin senin için tuttuğu (ve muhâfaza ettiği) avı ye! Çünkü kelbin avı yakalayıp tutması şer`î kesimdir. Eğer kelbin avı yaralayıp öldürmüş ise ve kendi köpeğinin veyâ köpeklerinin yanında başka bir köpek de bulursan, ve bu cihetle yabancı köpeğin kendi köpeğin ile birlikte avı yakalayıp öldürmüş olmasından endîşelenirsen bu halde o avı yeme! Çünkü sen ava salıverirken çektiğin Besmele kendi köpeğine âittir, başka köpek için değildir."
Şöyle rivâyet olunmuştur. Müşârün-ileyh demiştir ki, ben bir kere Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem`e: -Yâ Nebiyya`llah! Biz Ehl-i Kitap bir kavmin diyârında (Şam`da) bulunuyoruz. Biz Müslümanlar bunların kaplarını kullanıp içinde yemek yiyebilir miyiz? Yine böyle Yâ Nebiyya`llah, biz bir av sâhasında bulunuyoruz, yayımızla, okumuzla ve gayr-i mu`allem, mu`allem av köpeğimizle av avlaya bilir miyiz? Bizim için iyi ve doğru nedir? diye sordum. Resûl-i Ekrem şöyle cevab verdi: - Ehl-i Kitab evânîsine dâir suâlinin cevâbı şöyledir: Eğer siz Ehl-i Kitâb`ın evânîsinden başka yemek kabı bulursanız onların kaplarından yemeyiniz! Eğer onların kabından başka bulamazsanız Ehl-i Kitâb`ın kabını yıkayıp onun içinde yersiniz! (Av mes`elesine gelince:) Ey Ebû Sa`lebe yayınla, okunla Allah adını anarak avlarsan onu ye! Allah adını anarak mu`allem kelbinde avladığın avın etini de ye! Gayr-i mu`allem kelbinde avladığında avı (diri iken) yetişib boğazlarsan onu da ye!
Rivâyete göre, müşârün-ileyh bir kimsenin sapan ile fiske taşı attığını görmekle ona: "Böyle taş atma! İyi bil ki Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem sapan ile taş atmaktan (ümmetini) men etti. -Yâhut sapanla taş atmayı çirkin gördü- demiştir. Râvî İbn-i Mugaffel (rivâyetine devâm ederek:) "Şüphesiz ki bu sapan taşıyle ne av avlanır, ne de düşman paralanır ve öldürülür. Ancak bu taş diş kırar, göz çıkarır!" demiştir. Abdullah İbn-i Mugaffel bir zaman sonra yine sapanla taş attığını görmüş de ona: "Be adam ben sana Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem`in sapan taşı atılmasını nehyettiğini, yâhut bu atışı çirkin gördüğünü hikâye ettim. Sen hâlâ atmağa devâm ediyorsun. Artık sana bundan sonra edebî söz söylemem" demiştir.
Nebî Salla`llahu aleyhi ve sellem`den şöyle buyurdu(ğunu işittim), dediği rivâyet olunmuştur: Her kim koyun ve av köpeği olmıyarak (eylence nev`inden) köpek edinir (evinde muhâfaza eder) se o kimsenin her gün işlediği hayrın sevâbından iki kırat eksilir.