Rivâyete göre müşârün-ileyhe (Râvî Ebû İshâk tarafından): - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem gazâlardan kaçında bizzat bulunup harp etti? diye soruldu. Zeyd İbn-i Erkam: - On dokuz gazâda! diye cevap verdi. (Sonra) - Ya sen kaç gazâda Resûlullah ile berâber gazâ ettin? denildi. O da: - On yedi! dedi. - Bunlardan hangisi ilk gazâ idi? denildi. İbn-i Erkam - El-Useyre, yâhud el-Uşeyre! diye cevab verdi.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben, Mikdâd İbn-i Esved (in ağzın) dan gayet kesin bir söz duydum ki, o sözün sâhibi olmak bana, ona kıyâs olunabilen her kıymetli sözden çok daha sevimlidir. Mikdâd, müşrikler üzerine harakete da`vet ederek Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna gelerek: - Yâ Resûla`llah! Biz (Muhammed ümmetleri) Mûsâ kavminin (Mûsâ Peygamber`e): haydi sen ve Rabb`in (düşmana karşı) gidip muhârebe ediniz! (de biz burada oturalım dedikleri gibi) diyemeyiz! Lâkin biz, senin sağında, solunda ve önünde, arkanda düşmanla çarpışırız! dedi. İbn-i Mes`ûd der ki: Mikdâd`ın bu (ateşli) sözü üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yüzü parladığını ve Mikdâd`ın sözüne sevindiğini gördüm.
Rivâyete göre demiştir ki: Muhammed salla`llahu aleyhi ve sellem`in Ashâb`ından Bedir`de hazır bulunanların sayısı, Tâlût`un (Erdün) nehrini kendisiyle berâber geçen ashâbının gibi sayısı üçyüz on bu kadardır. Berâ` (devamla): Hayır vallahi Tâlût ile berâber nehri, yalnız mü`min olan geçti! demiştir.
Ravi, Ensâr`dan ve Bedir`de hazır bulunan mücâhidlerden idi- der ki: Bedir harbi sırasında bir ara Cibrîl aleyhi`s-selâm Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldi de: - Yâ Resûla`llah, içinizdeki Bedir kahramanlarını ne mertebe sayarsınız? diye sordu. Resûlullah: - Müslümanların en fazîletli sîmâları sayarız! buyurdu. Yâhud buna benzer bir söz söyledi. Cibrîl: - Biz de meleklerden Bedir`de hazır bulunanları böylece meleklerin hayırlısı addederiz! dedi.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Bedir günü: (Ey Ebâ Bekir!) İşte şu Cibrîl`dir. (Allah tarafından sana yardımcı geldi). Atının başını (ve gemini) tutmuş, harb silâhı (ve zırhı) üzerinde (hücûma müheyyâ bir halde!) buyurmuştur.
Gelen rivâyete göre, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Acabâ Ebû Cehil ne iş gördü, ne oldu? Kim bakıp anlar? buyurdu. İbn-i Mes`ûd: - (Ben bakar, anlarım diyerek) gitti ve Ebû Cehil`i Afrâ` (kadı)nın iki oğlu (Muâz ile Muavviz) tarafından vurularak, son nefesinde ölüm hâlinde buldu. İbn-i Mes`ûd: - Â, sen misin Ebû Cehil? (vuruldun mu?) dedi. Râvî der ki: Sonra da İbn-i Mes`ûd Ebû Cehil`in sakalından yakalayıp (çekti.) Ebû Cehil: - Sizin öldürdüğünüz kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? Yâhud kendi kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? dedi.
Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: Bedir günü (harb sonunda) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Kureyş eşrâfından yirmi dört kişinin cesedlerinin bir araya kaldırılmasını emretti de bunlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya atıldılar. Bu sûretle pis kuyu yeni pislikleri ihtivâ ediyordu. Bir de Resûlullah, düşman bir kavme galib olunca onun açık bir sâhasında üç gün kalmak âdeti idi. Bedir harbinin üçüncü günü olunca da Resûlullah devesinin getirilmesini emretti. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Sonra Resûlullah yürüdü. Ashâb`ı da kendisinin peşi sıra yürüdüler. Ve birbirlerine: Herhalde Resûlullah bâzı hâcet için gidiyor sanırız, dediler. Nihâyet Peygamber Efendimiz maktullerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve maktullerinin kendi adlariyle, babalarının adlariyle çağırmağa başladı da: - Yâ filân İbn-i filân, yâ filân İbn-i filân! Siz Allah`a ve Resûlullah`a itâat etmiş olsaydınız itâatiniz sizi sevindirir mi idi? (Şüphesiz sevindirirdi). Ey maktuller! Biz, Rabb`imizin bize va`dettiği nusret ve zaferi muhakkak sûrette gerçek bulduk. Siz de (bâtıl) Rabbinizin va`dettiği (mevhûm) nusret ve zaferi gerçek buldunuz mu? buyurdu. Râvî Ebû Talha der ki: Bunun üzerine Ömer: - Yâ Resûla`llah! Kendilerinde hayat eseri bulunmıyan şu cesedlere ne söylersin? dedi. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: - Muhammed`in hayâtı yed-i kudretinde olan Allah`a yemîn ederim ki, benim söylediğim sözleri siz, onlardan daha iyi işitir değilsiniz! buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bedir günü ben, Ubeyde İbn-i Saîd İbn-i Âs`a kavuştum. O baştan ayağa kadar zırhlanmış ve silâhlanmıştı. Onun yalnız iki gözü görünüyordu. Ona Ebû Zâti`l-Keriş denilirdi. Bana: - Ben Zâtü`l-Keriş`im! diye meydan okudu. Ben de hemen ona harbemi saldırdım ve gözüne vurup yerleştirdim. Ubeyd hemen öldü. Zübeyr der ki: Ayağımı onun üstüne koydum. Sonra harbemi olanca kuvvetimle çekip çıkardım. Fakat harbemin iki tarafı eğrilmişti. (Zübeyr`in oğlu Urve`nin rivâyetine göre bu harbe kıymetli bir harb hâtırası olduğu için) onu Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Zübeyr`den (âriyet) istemiş, Zübeyr de vermişti. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ve vefât ettiğinde Zübeyr geri aldı. Sonra Ebû Bekir istedi, ona da verdi. Ebû Bekir`in vefâtı üzerine de isteyip almıştı. Bu def`a, Ömer istemiş. Ona da vermiş, ve vefâtında almıştı. Sonra Osman istemiş, ona da verip şahâdeti üzerine Hazreti Alî`ye, sonra da Alî evlâdına geçmiştir. Alî evlâdından da Zübeyr`in oğlu Abdullah isteyip almış, ve Abdullah İbn-i Zübeyr katloluncaya kadar onun yanında bulunmuştur.
Rivâyete göre şöyle demiştir. Ben gelin olduğumun kuşluk vaktinde Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem evlenme törenime gelmişti. O sırada birtakım kızcağızlar def çalarak babalarımızdan Bedir gazâsında şehîd olanların menkabelerini yâd ediyorlardı. Nihâyet bu kızlardan birisi: - İçimizde bir Peygamber vardır ki, o yarın ne olacağını bilir! dedi. Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem câriyeye: - Kızım öyle söyleme, evvelce söylemiş olduklarını inşâd eyle! buyurdu.
Ravi, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile Bedir`de hazır bulunmuştu- rivâyete göre Resûlullah: İçinde kelb ve (canlı hayvan) sûreti bulunan eve (rahmet) melekler(i) girmez! buyurmuştur.