Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem İsrâ ve seyâhat ettirildiği gece (nin esrârın) dan Ashâbına haber verip buyurmuştur ki: Bir kere ben Hatîm`de yatmış (uyurla uyanık arası) bulunuyordum. -Birçok rivâyet tariklerinde râvî Katâde Hatîm yerinde Hicir rivâyet etmiştir-. Bu sırada bana gelen Cibrîl geldi de (göğsümü) yardı. -Râvî Katâde Enes İbn-i Mâlik`in: "Şuradan şuraya kadar yardı" dediğini işittim, demiştir ki, râvî bu işâret olunan mahallin boğaz çukurundan kıl bittiği yere kadar yâni ön mahalli olduğunu bildirmiştir- ve kalbimi çıkardı. Sonra içi îmân (ve hikmet) dolu bir tas getirildi. Kalbim de (Zemzem suyu ile) yıkandıktan sonra için îmân (ve hikmet) dolduruldu. Sonra eski hâline iâde olundu. Daha sonra katırdan küçük ve merkepten büyük beyaz bir binit getirildi. -Râvî (Enes İbn-i Mâlik): "Bunun adı Burak`tır ki o, adımını gözünün irişebildiği yerin müntehâsına atardı" demişti:- Ben bunu üzerine bindirildim. Cibrîl de benimle yollandı, bana refâkat etti. (Sonra ben Cibrîl ile berâber Beyt-i Makdis`e vardım. Namaz kıldım. Bütün peygamberler de benimle kıldılar. Sonra âlî makamlara çıkılacak bir Mi`rac, bir merdiven kuruldu Buna Cibrîl ile bindirildim ve onunla berâber yükseldim) Nihâyet dünyâ semâsına vardı. Cibrîl gök kapısını çaldı. (Hâzin, bekçi melek tarafından): - Kim o? denildi. Cibrîl: - Cibrîl`im! dedi. (Hâzin tarafından): - Yanındaki kimdir? diye soruldu. Cibrîl: - Muhammed! diye cevap verdi. (Hâzin tarafından): - Yâ (göğe çıkmak için) ona (vahiy ve Mi`râc da`veti) gönderildi mi? diye soruldu. Cibrîl: - Evet gönderildi! diye tasdîk etti. (Hâzin tarafından): - Merhabâ gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu? denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben birinci semâya varınca orada Âdem (peygamber)le karşılaştım. Cibrîl bana: - Bu senin baban Âdem`dir; ona selâm ver! dedi. Ben de selâm verdim. Âdem selâmıma mukabele etti. Sonra: - Merhabâ hayırlı, iyi oğlum, sâlih peygamber! dedi. Sonra Cibrîl benimle yukarı yükseldi. Tâ ikinci semâya geldi. Bunun da kapısını çaldı: - Kim o? denildi. Cibrîl: - Cibrîl`im! dedi. - Yanındaki kimdir? denildi. Cibrîl: - Muhammed! diye cevap verdi. - Ya! Ona vahiy ve Mi`râc gönderildi mi? denildi. Cibrîl: - Evet gönderildi! dedi. - Merhabâ gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu, denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben ikinci semâya varınca orada Yahyâ ve Îsâ (peygamberler) ile karşılaştım. Yahyâ ile Îsâ teyze oğullarıdır. Cibrîl bana: - Bu gördüklerin Yahyâ ve Îsâ`dır; bunlara selâm ver! dedi. Ben de onlara selâm verdim. Onlar da selâmıma mukabele ettiler. Sonra: - Merhabâ hayırlı kardeş, sâlih peygamber! dediler. Sonra Cibrîl benimle üçüncü semâya yükseldi. Bunun da kapısın çaldı. - Kim o! denildi. Cibrîl: - Cibrîl`im! dedi. - Yanındaki kimdir? denildi. Cibrîl: - Muhammed! dedi. - Ya ona vahiy ve Mi`râc gönderildi mi? denildi. Cibrîl: - Evet gönderildi! dedi. Hâzin tarafından: - Merhabâ gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu, denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben üçüncü semâya vardığımda Yûsuf (peygamber) ile karşılaştım. Cibrîl: - Bu gördüğün Yûsuf`tur; ona selâm ver! dedi. Ben de Yûsuf`a selâm verdim. O da mukabele etti. Sonra: Merhabâ hayırlı kardeş, sâlih peygamber! dedi. Sonra Cibrîl benimle yükseldi. Tâ dördüncü semâya vardı. Bunun da kapısını çaldı.
Rivâyete göre Allahu Teâlâ`nın: "Habîbim! Bizim sana (İsrâ` gecesi) göstermiş olduğumuz rü`yâyı (âyetleri) nâs için bir fitne, bir belâ olmaktan başka bir şey kılmadık" kavlindeki (rü`yâ) hakkında İbn-i Abbâs: "O rü`yâ, gözün gördüğü âyetlerdir ki, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e Beyt-i Makdis`e sefer ettirildiği gece gösterildi" demiştir. İbn-i Abbâs (âyetin bakıyesindeki): "Kur`ân`da lâ`net edilmiş olan şecere" de zakkum ağacıdır, demiştir.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben altı yaşında bir kız iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem beni akd ve nikâh eylemişti. (Üç sene sonra) biz Medîne`ye hicret ettik. Hâris İbn-i Hazrec oğullarının menziline indik. Müteâkıben ben, sıtmaya tutuldum. Bu cihetle saçım döküldü. (Hastalıktan kurtulduktan sonra) saçım gürleşti, uzayıp omuzlarıma döküldü. Bir kere ben, arkadaşlarımla berâber salıncakta oynarken annem Ümmü Rumân bana doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Beni ne edeceğini bilmiyordum. Annem elimi tuttu. Tâ evin kapısı önün (e geldiğimizde ora) da beni durdurdu. Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum. Nihâyet soluğum biraz yatıştı. Sonra annem biraz su aldı. Onunla yüzümü, başımı sıvazladı. Sonra beni eve koydu. Evde Ensâr`dan birtakım kadınlar hazır bulunyordu. Bunlar bana: - Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin! di(ye alkışla) dılar. Annem beni bu kadınlara teslîm etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyâfetimi düzlediler ve Resûlullah`a teslîm ettiler. Beni hiçbir şey sıkmadı. Ancak Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i habersiz görünce sıkıldım. (Resûlullah bir sedir üzerine oturmuştu. Yanında Ensâr erkeklerinden, kadınlarından oturanlar vardı. Beni Resûlullah yanına oturttu). Ensâr kadınları beni Resûlullah`a takdîm ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım.
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hazret-i Âişe`ye şöyle demiştir: - Ey Âişe sen iki kere rü`yâmda bana gösterildin. Öyle sanıyorum ki ben, bir ipekli kumaş parçasında senin sûretini görmüştüm de (Cibrîl tarafından): Bu resmin sâhibi senin müstakbel zevcendir! denilmişti. -Şimdi ben (yüzünden) anlıyorum ki, o sûret sen idin- Cibrîl`in o sözü üzerine ben: Eğer şu rü`yân Allah tarafından gösterilmiş ise Allah`ın takdîri infâz buyurulur, diyordum.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in zevcesi Âişe radiya`llahu anhâ`dan rivâyete göre şöyle demiştir: Babamla anamın İslâm dîniyle mütedeyyin olmıyarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlarda bir günümüz geçmezdi ki, o günde sabah ve akşam vakitlerinde Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bize gelmemiş olsun. Müslümanlar (Kureyş müşrikleri tarafından) ezâ ve işkenceye uğrayınca (Resûlullah Habeşistan`a hicrete izin vermiş) Ebû Bekir de Habeşe diyârı tarafına hicret etmek üzere (Mekke`den) çıkmıştı. Ebû Bekir Berkü`l-ğımâd mevkiine gelince kendisine İbnü`d-Değıne kavuşmuştu. İbnü`d-Değıne Kare kabîlesinin ulusudur. Ebû Bekir`e: - Nereye gitmek istiyorsun? diye sordu. Ebû Bekir de: - Beni kavmim (in ezâsı) çıkardı. Şöyle tenhâ bir yere çekilmek ve orada Rabb`ime ibâdet etmek istiyordum! demekle İbnü`d-Değıne: - Ey Ebû Bekir! Senin gibi bir zât, ne yurdundan çıkar, ne de (başkaları tarafından) çıkarılır. Bir hakîkattir ki, sen, herkeste bulunmıyan (en değerli) bir mahı ihsân edersin; akrabânı ziyâret eylersin; reşîd olmıyan âile efrâdının yükünü çekersin; misâfiri ağırlarsın; hayır işlere yardım edersin!. Şimdi ben senin için bir hâmîyim. Haydi (Mekke`ye) dön de kendi memleketinde Rabb`ine ibâdet et! demiştir. Bunun üzerine Ebû Bekir geri dönmüş, İbnü`d-Değine de kendisiyle berâber yollanmıştır. (Mekke`ye gelince) İbnü`d-Değıne o akşam Kureyş eşrâfını dolaşarak onlara: - Ey Kureyş! Ebû Bekir gibi muhterem bir zât şüphesiz ki, ne memleketinden darılıp çıkar, ne de çıkar (ılmağa mecbûr ed) ilirdi. Ey Kureyş! Siz, şu âlî fazîletleri hâiz olan bir adamı memleketinden çıkarmak mı istersiniz? O, hayır işlere yardım eder; o, akrabâyı ziyâret eyler; o, âile yükünü çeker; o, misâfiri ağırlar; o, kimsede bulunmıyan en kıymetli malı ihsân eder! diyerek Ebû Bekir`i emânına aldı. Kureyş de İbnü`d-Değıne`nin Ebû Bekr`i emânına almasını reddetmedi. Hakkındaki bu sözlerini yalanlayıp ahd ü emânını reddetmediler. Ve İbnü`d-Değıne`ye: - Ebû Bekr`e söyle! O, (bir şeye karışmasın!) Evinde Rabb`ine ibâdet etsin; evinde namaz kılsın; ne dilerse okusun! Fakat okuduğu ile bize ezâ vermesin; alenî okumasın!. Çünkü biz, kadınlarımızı ve çocuklarımızı dalâle düşürmesinden korkarız! dediler. Kureyş`in bu sözlerini de İbnü`d-Değıne Ebû Bekr`e söyledi. Ebû Bekir de bu şerâite göre evinde Rabb`ine ibâdet etmek, namazını âşikâre kılmamak, evinin dışında Kur`ân okumamak üzere ikamet etti. Bir zaman sonra Ebû Bekir için bunu muhâlifi bir re`y hâsıl oldu da evinin önünde bir mescid yaptı. Burada namaz kılmağa, Kur`ân okumağa başladı. Bunun üzerine müşrik kadınları ve çocukları Ebû Bekir`in ibâdet ve kırâatine taaccüb ederek ona bakmak için birbirlerini itiyor ve onun üzerine düşüyorlardı. Ebû Bekir ince yürekli idi. Çok ağlardı. Kur`ân okuduğu vakit bir türlü göz yaşların tutamazdı. Ebû Bekr`in bu hâli Kureyş müşriklerinin eşrâfını korkuttu da onlar İbnü`d-Değıne`ye haber gönderdiler. İbnü`d-Değıne de onların yanına geldi. Kureyş: - Biz Ebû Bekir hakkında -evinde Rabb`ine ibâdet etmek üzere- himâye ve siyânetine müsâade etmiştik. Ebû Bekir ise bu haddi tecâvüz ederek evinin önünde bir mescid yapmış, içinde alenî namaz kılmağa, Kur`ân okumağa başlamıştır. Doğrusu biz, kadınlarımızın, çocuklarımızın iğfâl edilmesinden korkuyoruz.
Rivâyetine göre şöyle demiştir: Bize ilk önce hicret edenler Mus`ab İbn-i Umeyr ve İbn-i Ümm-i Mektûm`dur. Bunlar Medîne müslümanlarına Kur`ân okuturlardı. Sonra Bilâl, Sa`d İbn-i [Ebî Vakkas], Ammâr İbn-i Yâsîr hicret ettiler. Daha sonra Ömer İbn-i Hattâb -Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Ashâbından yirmi kişi ile- hicret etti. Bunlardan sonra da Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Ebû Bekir ve Âmir İbn-i Füheyre ile) hicret buyurdu. Artık ben Medîne halkını Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in teşrîfine ferahlandığı gibi bir şeye ferahlandığını görmedim. Hattâ (Benî Neccâr`dan) genç kızlar "Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem geldi" diye sevinmeğe başladılar. Ben de Resûlullah henüz hicret etmeden önce -mufassaldan sayılan sûrelerle berâber- ...(sûresin)i okumuştum.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben (hicrette) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber bir mağarada bulundum. Bir ara başımı kaldırdım, (baktım). O anda Kureyş câsuslarının ayaklarını gördüm. Bunun üzerine: - Yâ Resûla`llah! Bunlardan bir kaçı gözünü aşağı eğse (de baksa muhakkak) bizi görür! dedim. Resûlullah: - Sus yâ Ebâ Bekr! İki yoldaş ki, Allah onların üçüncüsü ola (endîşe edilir mi?) buyurdu.
Rivâyete göre müşârün-ileyhâ (Mekke`de iken oğlu) Abdullah İbn-i Zübeyr`e hâmil olmuştu. Esmâ` der ki: Ben gebelik müddetimi tamamlıyarak (Mekke`den) çıktım. (muhâcir olarak) Medîne`ye geldim. Kubâ`ya indim. Abdullah`ı orada doğurdum. Sonra nevzâdı Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e getirdim de kucağına koydum. Bunun üzerine Resûlullah bir hurma istedi. Onu çiğneyip çocuğun ağzına tükürdü. Bu sûretle oğlumun mîdesine ilk giren şey, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in tükrüğü oldu. Sonra Resûlullah hurma çiğnemiyle çocuğun damağını uğdu. En sonra çocuğa duâ buyurdu: Bereket ve saâdet temennî eyledi. Ve nihâyet Abdullah İbn-i Zübeyr, (Hicret`den sonra Medîne`deki muhâcir) müslüman âileleri içinde ilk doğan çocuk oldu.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: Sadar tavafından sonra muhâcir için (Mekke`de oturmağa) üç (gece ruhsat verilmiş) dir, dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: (Hicreti müteâkib) Yehûd (hahamların) dan on kişi bana îmân etmiş olsaydı, yehûdun hepsi bana îmân etmiş olurlardı! buyurmuştur.