Rivâyete göre şöyle demiştir: Kureyza halkı Sa`d İbn-i Muâz`ın hükmüne boyun eğdi de Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Sa`d`a haber gönderdi. Sa`d, bir merkeb üzerinde geldi. Mescide yaklaşınca Resûlullah Ensâr`a: - Haydi ulunuza ayağa kalkınız (istikbâl edip indiriniz!). Sonra Resûlullah Sa`d`a: Şunlar (Benî Kureyza) senin hükmüne râzı oldular! buyurdu. Sa`d da: - Bunların harb edenleri öldürülür, kadınları ve çocukları da esîr edilmelidir! dedi. Bunun üzerine Resûlullah: - Ey Sa`d, Azîz ve Celîl olan Allah`ın hükmüne uygun hükmettin! buyurdu. Râvî (Hükmu`llah yerinde) çok defa Hükmü`l-Melik diye rivâyet etmiştir.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem, yedinci gazâsı olan Zâtü`r-Rika` gazâsında Ashâbına korku içinde namaz kıldırmıştı.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem ile biz bir gazâya çıktık. Altı kişilik bir çete idik. Bir devemiz vardı. Nöbetleşe biniyorduk. Artık ayaklarımız delinmişti. Benim de iki ayağım delinmiş, tırnaklarım dökülmüştü. Bunun için ayaklarımızda bez parçası sarıyorduk. Ayaklarımıza bu sûretle bez parçası sardığımız için bu sefere Zâtü`r-Rika` gazâsı denildi.
Ravi, müşârün-ileyh Zâtü`r-Rika` günü Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber hazır bulunup korku namazı kılanlardandır- şöyle rivâyet olunmuştur: Askerin bir kısmı Resûlullah ile berâber (namaz için) saf bağlandı. Öbür kısmı da düşman karşısında saf bağladı. Resûlullah kendisiyle berâber bulunanlarla bir rek`at kıldı. Sonra Resûlullah ayakta durdu. Kendisiyle bir rek`at kılanlar kendi başlarına (bir rek`at daha) kılarak (iki rek`atı) tamamladılar. Sonra çekildiler ve düşmanın yüzüne karşı saf bağladılar. Ve (düşman karşısında bulunan) öbür tâife gelip Resûlullah`ın geri kalan bir rek`at namazını onunla birlikte kıldılar. Sonra Resûlullah (Tahiyyatta oturdu. Namazdan çıkmayıp) oturmakta devâm etti. Cemâat de bir rek`at kendi başlarına kılıp tamamladılar. Sonra Resûlullah bunlarla berâber selâm verdi.
Rivâyete göre Câbir (Zâtü`r-Rika` seferinde) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber Necid tarafına gazâya gitmişti. Resûlullah bu gazâdan döndüğü zaman Câbir de onunla berâber dönmüştü. Dönüşte (muz ve sakız ağacı gibi) ulu ağacı çok bir vâdîde Resûlullah -kafileye gün ortası sıcağı irişmekle- istirahat için râhilesinden inmişti. Sefer halkı da ağac altında gölgelenmek üzere meşcere içinde dağılmışlardı. Resûlullah da bir sakız ağacı altına inerek kılıcını o ağaca asmıştı. Câbir der ki: Biraz uyumuştuk ki, Resûlullah`ın bizi çağırdığını işittik ve hemen yanına geldik. Bir de ne görelim Resûlullah`ın yanında (müşriklerden) bedevî bir arab oturuyor. Bunun üzerine Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (bedevînin hâlini anlatarak) buyurdu ki: Şu bedevî arab ben uyurken (gelmiş), kılıcımı alarak kınından çekmiş. Bu sırada hemen uyandım. Kılıç, kınından sıyrılmış olarak bunun elinde idi. Bu halde bana bedevî: - (Şimdi benden korkar mısın? diye sordu. Ben: - Hayır, korkmam! dedim. Bedevî:) - Benim tecâvüzümden şu anda seni kim koruyabilir? dedi. Ben de: - Allah korur! dedim. (Bu sırada Cibrîl bunun göğsüne bir yumruk vurmuştu da kılıç elinden düşmüştü. Bunun üzerine Resûlullah kılıcı eline alarak a`râbîye: - Şimdi seni benden kim kurtarabilir? buyurdu. Bedevî: - Hiçbir kimse kurtaramaz! diye cevab verdi. Resûlullah sonra bize): - Ashâbım, bakıp ibret alınız! Bu vak`anın kahramânı şu oturan bedevîdir! buyurdu. Sonra Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem onu cezâlandırmadı.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Benî Mustalık gazâsında Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile berâber sefere çıkmıştık. Ve arab esirlerinden birçok kadın esirlere kavuşmuştuk. O günlerde kadınlara karşı arzumuz artmış ve bekârlık bize çok güç gelmişti. (Esir kadınlara yaklaşmak, fakat çocuk yapmamak için) azl etmeği de düşünüp azletmek istiyorduk. Ancak Resûlullah aramızda iken (bunun hükmünü) ona sormadan nasıl azlederiz? dedik de bu mes`eleyi Peygamber`den sorduk. Resûlullah: Bunu yapmamanızda bir beis yoktur. (Azil yapmamanız vâcib kılınmamıştır). Fakat Allah`ın ezelî ilminde kıyâmet gününe kadar vücud bulacak olan her zî-hayât, bu dünyâda her halde vücud bulacaktır! diye cevab verdi.
Rivâyete göre Câbir: Ben Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Enmâr gazâsında devesi üzerinde yüzü şark cihetine doğru nâfile namaz kıldığını gördüm! demiştir.
Rivâyete göre şöyle demiştir: (Ey gençler) siz, büyük fethi, Mekke`nin fethi sayarsınız. -Vâkıa Mekke`nin fethi (Kur`ân`ın şahâdet ettiği) paklak bir fetih ve zafer idi- Halbuki biz büyük fethi, Hudeybiye günündeki Rıdvân bîati addederiz (ki, o gün cihâd için Resûlullah`a verdiğmiz sözden Allah râzı olmuştur) Biz o gün Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in maiyetinde yüzer mevcutlu on dört bölük (bin dört yüz) er idik. Hudebyibe bir kuyudur. Biz oraya varınca kuyunun suyunu tamâmen çekmiştik de içinde bir katre su bırakmamıştık. Bu hal Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e arzedildi. Resûlullah kuyunun yanına geldi, kenarına oturdu. Sonra içinde biraz su bulunan bir kab istedi. Getirilen su ile abdest aldı sonra ağzını çalkaladı. Ve (gizlice) duâ etti. Sonra bu abdest ve çalkantı suyunu kuyuya döktü. Bunun üzerine biz az bir zaman kuyuyu (Peygamber`in emriyle) bu halde bıraktık. Sonra kuyu bize istediğimiz kadar su verdi. Hem biz, hem hayvanlarımız (göç edinceye kadar) suya kandık.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Hudeybiye günü Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bize: Ey Hudeybiye seferinde bulunan Ashâbım, siz yeryüzündeki insanların en hayırlısısınız! buyurdu. Biz ise bu seferde bin dört yüz kişi idik. Bugün (gözlerimde amâ olmayıp) görebilseydim altında bîat ettiğimiz ağacın (kendisin değil) yerini size muhakkak gösterirdim!.
Şecere-i Rıdvân Ashâb`ından olan Süveyd İbn-i Nu`mân radiya`llahu anh`den: Rivâyete göre müşârün-ileyh: (Biz, Resûlullah ile berâber Hayber`e sefere gittiğimizde) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ile Ashâbına kavut getirildi de ağızlarında evirip çevirip çiğne(yerek ye) diler. (Sonra ağızlarını çalkalayıp namaz kıldılar).