Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud harbinde Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i iki kişi (Cibrîl ve Mîkâîl) ile berâber gördüm. Bunlar Resûlullah nâmına harb ediyorlardı. Üzerlerinde beyaz elbîse vardı. Âdem oğullarının en şiddetli savaşları gibi en şiddetli harb ettiler. Bu iki kişiyi ben, ne Uhud`dan önce, ne de sonra görmedim.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud günü Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem ok kabındaki oklarını çıkarıp bana verirdi de: Ey Sa`d! Babam, anam sana kurban olsun, at! derdi.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud günü Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in başı yarıldı da Resûlullah: Peygamberlerini yaralayan bir kavim nasıl necat bulur? di (ye Allahu Teâlâ`ya şikâyet et)ti. Bunun üzerine: Habîbim! Onlara âid muâmeleden seni ilgilendiren bir cihet yoktur (emir ancak Allah`ındır) meâlindeki âyet nâzil oldu.
Rivâyete göre İbn-i Ömer [Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (yaralanıp dişi kırılınca) sabah namazının son rek`atında rükû`dan başını kaldırıp: (Allah kendisini öven kişinin övgüsün işitti. Rabb`imiz! Övülme yalnız Sen`in hakkındır) dedikten sonar onun: Allah`ım filâna, filâna, filâna ilen! dediğini işitmiştir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: ... kavl-i şerîfini ...`e kadar inzâl buyurdu.
Rivâyete göre, Ubeydullah (Hazret-i Hamza`nın katili) Vahşî`ye: - Bize Hamza`nın katlini anlatır mısın? diye sordu. O da: - Evet, diyerek şöyle anlattı: Hamza Bedir harbinde Tuayme İbn-i Adiy İbn-i Hıyâr`ı öldürmüştü. Efendim olan Cübeyr İbn-i Mut`im bana: Eğer amucam Tuayme`ye bedel Hamza`yı öldürürsen sen hürsün! dedi. Vahşî der ki: Ayneyn yılı halk Medîne`ye sefere çıkınca -Ayneyn Uhud dağı cânibinde bir dağdır. Bununla Uhud arasında bir vâdî vardır- ben de halk ile berâber harbe çıktım. Harb nizâmında sıralandığımızda (Kureyş tarafından Siba` çıktı. Cenk edecek mübâriz istedi. Buna karşı Abdulmuttalib`in oğlu Hamza çıktı. Ey Siba`, ey Ümm-i Enmar kadınınoğlu! Allah`a ve Resûlullah`a muhâlefet etmek mi istersin? dedi. Vahşî der ki: Sonra Hamza, Siba` üzerine yürüdü. Herif dünkü gün gibi (yok) oldu. Vahşî (sözüne devâm ederek) dedi ki: Bu sırada ben Hamza`yı vurmak için bir taş arkasına gizlendim. Ve bana yaklaşınca harbemi (kısa mızrağımı) ona attım ve mızrağımı Hamza`nın kasığına yerleştirdim. Mızrak Hamzâ`nın tâ iki oyluk üstünün arasından çıkmıştı. İşte bu mızrak Hamza`yı olduğu yere çökertti (öldü). Mekkeliler harbden dönerken ben de onlarla berâber geri döndüm. Ve Mekke`de İslâm dîni yayılıncaya kadar orada oturdum. (Mekke`nin fethi üzerine) Tâif`e kaçıp gitmiştim. O sırada Tâifliler (toptan müslümân olduklarını arzetmek üzere) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir hey`et gönderdiler. Bana da (korkma git) Resûlullah elçiyi ürkütmez dediler. Ben de hey`etle berâber yola çıktım. Tâ Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna kadar vardım. Resûlullah beni görünce: - Sen Vahşî misin? buyurdu. Ben: - Evet! dedim. Resûlullah iki def`a: - Hamza`yı sen mi katletmiştin? buyurdu. - Bu iş, size erişen haber vechile oldu! dedim. Resûlullah: - Yüzünü benden saklamağa gücün yeter mi? buyurdu. Vahşî dedi ki: Ben de hemen huzurdan çıktım. Resûlullah vefât edip de (Ebû Bekir zamânında) Müseylimetü`l-Kezzâb çıkınca (kendi kendime) tam sırasıdır, muhakkak ben Müseylime`ye karşı çıkarım. Umarım ki, ben Müseylime`yi tepelerim de bu hizmetimle Hamza`ya karşı irtikâb ettiğim cinâyeti karşılarım! dedim. Ve Müseylime üzerine sevk olunan ordu ile hareket ettim. Bu muhârebede galib, mağlûb olan oldu. Bir de ne göreyim? Yıkık bir duvarın karaltısında bir kişinin (Müseylime`nin) durduğunu gördüm. Herif: Sanki esmer bir deve (benzi kül gibi), başının saçı dağınık bir halde. Vahşî der ki: Hemen (Hamza`yı vurduğum) harbemi attım... Onun iki memesi arasına yerleştirdim. (Bir halde ki:) Harben herifin tâ iki küreği arasından çıktı. Bunun üzerine Ensâr`dan bir kişi maktûle doğru koştu ve başına bir kılıç darbesi indirdi.
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (Uhud günü mubârek) rebâiye dişine işâret ederek: Peygamberine şu cinâyeti irtikâb eden bir kavim hakkında Allah`ın intikamı şiddetli oldu! buyurdu. (Yine) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (kendi eliyle) Allah yolunda öldürdüğü kişi hakkında Allah`ın intikamı şiddetli oldu! buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud günü Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e isâbet eden istenilmedik fenâlık erişmiş ve müşrikler geri dönmüş ise de Resûlullah geri dönmelerinden endîşede idi. Bu cihetle: Düşmanların ardı sıra kim gidip ta`kîb eder? buyurdu. Bu da`vet üzerine Ashâb`dan yetmiş kişi icâbet etti ki, Ebû Bekir ile Zübeyr radiya`llahu anhümâ bunların içinde idiler.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Hendek günü biz (Peygamber`in Ashâb`ı) istihkâm kazarken bir ara çok sert bir yere rastgelmiştik. Bunun üzerine Ashâb Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldiler. - Yâ Resûla`llah! Hendekte (taş parçası gibi) şöyle sert bir damar rastgeldi, diye haber verdiler. Resûlullah: - Hele ben hendeğe ineyim (göreyim) buyurdu. Sonra Resûlullah karnına (açlıktan) bir taş parçası sarılmış olarak kalktı. Çünkü biz, (hendek kazarken) üç gün yiyecek, içecek bir şey tatmamıştık. Resûlullah (hendeğe indi). Ve sivri balyozu eline aldı. Bu kayaya vurmakla o sert kaya, en ince kum gibi dağıldı.
Rivâyete göre Ahzâb günü (Arab kabîleleri vatandan def` edildikten sonra) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem: (Artık bundan böyle) biz, müşriklere karşı (tecâvüzî) harb edeceğiz. Onlar bize harb edemiyecekler, (biz onlara doğru yürüyeceğiz! buyurdu. Râvî Süleymân İbn-i Surad, bunu kulağımla işittim! demiştir).
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem zaman zaman şöyle buyururdu. Allah`dan başka İlâh yoktur. Yalnız bir O vardır. Allah ordusunu azîz kıldı. Kulu (Muhammed salla`llahu aleyhi ve sellem) e de yardım etti. Bir başına da Arab kabîlelerine galebe etti. Son söz: Allah`tan başka hiçbir şey (in hakîkî varlığı) yoktur.