Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ashâb`ım! İyi biliniz ki, her kim yemîn etmek zorunda kalırsa, yalnız Allah adına and içsin, (başka bir şeye yemîn etmesin!). Kureyş, babaları üstüne yemîn ederlerdi de Resûlullah onlara: Babalarınızın üstüne and içmeyiniz! buyurdu.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Şâir (sınıfın)ın söylediği en doğru söz Lebîd`in: ...kelâmıdır. Ümeyye İbn-i Ebi`s-Salt da (şiirlerinde) müslüman olmağa yaklaşmıştı.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e kırk yaşında iken (vahiy) indirildi. (Vahiy geldikten sonra) Mekke`de on üç yıl ikamet etti. Sonra hicretle emrolunup Medîne`ye hicret etti. Medîne`de de on sene oturdu. Sonra salla`llahu aleyhi ve sellem vefât etti.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kere Abdullah İbn-i Amr`dan: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem hakkında müşriklerin irtikâb ettikleri fezâhatin en ağırından (bir şey bildirmesi) sorulmuştu. Abdullah şöyle anlatmıştır: Günün birisinde Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hicr-i Kâ`be`de namaz kılıyordu. Bunun üzerine Ukbe İbn-i Ebî Muayt çıkageldi. Ukbe Resûlullah`ın ridâsını (toparlayıp onun mübârek) boynuna koyarak onu şiddetli bir sûretle boğmağa başlamıştı ki, bu sırada Ebû Bekir karşı geldi. Nihâyet Ukbe`nin omuzunu tuttu ve onun tecâvüzünü Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`den def`etti. Ve "Fazîletli bir adamı, Rabb`im, Allah! diyor diye öldürecek misiniz?" meâlindeki âyeti sonuna kadar okudu.
Rivâyete göre İbn-i Mes`ûd`a: - Cinden bir zümre Kur`ân dinlemek istedikleri gece, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e cinni kim bilirdi? diye soruldu. O da: - Cinni, bir ağaç (Sakız ağacı) bildirdi! diye cevab verdi.
Rivâyete göre müşârün-ileyh, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in maiyyetinde abdest ve istincâ suyu için küçük bir kırba taşırdı. -Ebû Hüreyre hadîsinin bu kısmı yukarıda geçti- Buradaki rivâyetinde de salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu ziyâde etmiştir: - Bana Nasîbîn cinlerinin bir hey`eti geldi. Amma (bunlar) ne hoş cin! Ben de onların istifâdeleri için Allahu Teâlâ`ya: - Cinler, uğradıkları her kemik ve tezek makulesi üzerinde her halde (kendileri için) bir taam (hayvanları için de yem) bulalar! diye duâ ettim.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Habeşe (muhâceretin) den döndüğümde ben bir kızcağızdım. (Babamla Resûlullah`ın huzûruna geldim) de Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bana softan siyah bir elbîse giydirdi. Üstünde damgalar vardı. Resûlullah o damgalara "Güzel güzel" diyerek eliyle dokunmağa başlamıştı.
Rivâyete göre bir kere Abbas, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e: - Yâ Resûla`llah! Amucam (Ebû Tâlib hakkında şefâat) den seni nasıl bir alıkoydu? Allah`a yemîn ederim ki, o, seni her zaman tecâvüzden muhâfaza ederdi. Ve senin hesâbına düşmanlarına karşı asabîleşirdi! dedi. Resûllulah şöyle cevab verdi: - Şimdi Ebû Tâlib topuklarına kadar -dibi yakın- ateşten bir çukur içindedir. Eğer benim (şefâatim) olmasaydı muhakkak o, Cehennem`in en derin çukurunda bulunurdu.
Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanında amucası (Ebû Tâlib hakkında hayırhâhlığı) bahsedildiğinde Ebû Saîd, Resûlullah`ın şöyle buyurduğunu işitmiştir: Umarım ki şefâatim amucama faydalı olacaktır. Şefâatimle amucam topuklarına çıkabilen ateşten bir çukura konulacak, oradan beyni kaynayacaktır.
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işitmiştir: (Mescid-i Aksâ`ya sefer ettiğimi söylediğimde) Kureyş beni yalanlayınca (Mescid-i Harâm`a gidip) Hicir`de ayakta durdum. Müteâkıben Allah bana, Beyt-i Makdis`i ile gözümün arasındaki mesâfeyi kaldırdı da (denemek için ne sordularsa) Mescid-i Aksâ`ya bakarak onun nişânelerinden Kureyş`e haber vermeğe başladım.