Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, demiştir: Ensâr (fazîletli insanlardır). Onları ancak mü`min olan sever, hiç şüphesiz onlara münâfık olan da buğuz ve adâvet eder. Kim ki Ensâr`ı sever, Allah da onu sever; her kim de Ensâr`a buğuz ve adâvet eder, Allah da ona adâvet eder.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bir takım (Ensâr) kadınlarının ve çocuklarının düğün aşından dönerek (neş`eli) geldiklerini gördü de ayağa kalkıp dikilerek: - (Ey Ensâr kadınları ve çocukları!) Allah şâhid olsun ki, siz bana insanların en sevimlilerindensiniz! dedi ve bu sözünü üç kere tekrarladı.
Gelen bir rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kere Ensâr`dan bir kadın, kendi çocuğu ile berâber Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelmiş (ve bir hâcetini arzetmiş) ti. Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem cevap verdi, sonra iki kerre: Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah`a yemîn ederim ki: Siz Ensâr cemâati bana insanların en sevimlilerindensiniz, buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Ensâr: - Yâ Resûla`llah; her peygamberin etbâı (kendi sünnetine uyan ashâbı) vardır. Biz de bütün kanâatimizle sana uymuşuzdur. Allah`a duâ buyursanız da bizim etbâ` (ve ahfâd) ımızı, biz (im seciyyemizde kimseler) den kılsa! demişlerdi. Bunun üzerine Resûlullah onların dilekleri veçhile: - (Allah`ım, Ensâr`ın zürriyetlerini kendilerine itâatli kıl! diye) duâ buyurdu.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Ensâr`ın hayırlı mahalleleri" buyurduğu rivâyet olunmuştur. Râvî Ebû Humeyd (devamla) hadîsin yukarıda geçen mâ-ba`dini de zikretmiştir. Sonra râvînin beyânına göre Sa`da İbn-i Ubâde Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e: - Yâ Resûla`llah! Ensâr`ın hayırlı mahalleleri sayılırken biz (Sâide oğulları) sona bırakılmışız! demiş. Resûlullah da: - Hayırlılardan olmanız size yetişmez mi? buyurmuştur.
Rivâyet olunmuştur: Ensâr`dan bir kişi: - Yâ Resûla`llah! Beni zekât âmili veya bir beldeye vâli ta`yîn buyurmaz mısınız?. Nasıl ki, filânı (Muhâcirlerden Amr İbn-i Âs`ı) ta`yîn ettiniz! diye ta`rîz eyledi. Resûlullah cevâben: - "Ey Ensâr cemâati! Benden sonra yakında siz, (Böyle dünyâ işlerinde) başkalarının size tercîh edildiği zamâna kavuşacaksınız!. Bununla berâber yine siz sabrediniz!. Nihâyet (kıyâmet günü) kevser havuzunda bana mülâkî olacaksınız!." -Enes İbn-i Mâlik`ten gelen bir rivâyette- "sizin bana mülâkat yeriniz kevser havuzudur!" buyurdu.
Rivâyete göre, bir kişi (Ebû Hüreyre`nin kendisi) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldi: - (Yâ Resûla`llah! Açlıktan zayıfladım, tahammülüm kalmadı! diye şikâyet etti). Resûlullah onu (it`âm için) kadınlarına gönderdi. Kadınlar: - Bizim yanımızda sudan başka bir şey yoktur! diye iâde ettiler. Bunun üzerine Resûlullah yanında bulunanlara: - Şu açı kim taâmına ortaklar, yâhut kim konuklar? buyurdu. Ensâr`dan bir kişi ayağa kalktı: - Ben! diye cevab verdi. Ve misâfir ile (evine) eşinin yanına gitti. Ve: - Haydi Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in misâfirlerini ağırla! dedi. Fakat kadın: - Çocukların azığından başka evimizde bir şey yok ki! diye cevab verdi. Kocası: - O yemeğini getir, ışığını yak; çocuklarını da uyut! dedi. Kadın da akşam yemek yenileceği sırada yemeğini hazırladı, ışığını yaktı; çocuklarını da uyuttu, sonra kalktı, kandili düzeltir gibi oynayıp söndürdü. Bu sûretle karı, koca kendilerini misâfire yemek yiyor gibi göstermeğe teşebbüs ettiler. İkisi de aç gecelediler, sabah olunca ev sâhibi Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`e gitti. Resûlullah onu görünce şöyle buyurdu: - Bu gece Allah sana güldü; yâhut karı, koca sizin güzel hareketinize hayret etti ve Allah Azze ve Cel: (ve Ensâr, kendilerinin fakr ü ihtiyâcı olsa bile misâfir ve Muhâcirleri nefislerini tercîh ederler) kavl-i şerîfini inzâl buyurdu.
Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: (Resûlullah`ın ölüm hastalığı sırasında) Ebû Bekir ile Abbâs radiya`llahu anhümâ Ensâr toplantılarından birine uğramışlardı ki, Ensâr orada ağlıyorlardı. Ebû Bekir veya Abbâs: - Sizi nasıl bir fâcia ağlatıyor? diye sordu. Ensâr: - Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in bizimle berâber oturduğu zamânı hatırlıyoruz. (Onu kaybedeceğiz korkusiyle ağlıyoruz) dediler. Ebû Bekir, yâhut Abbâs, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in yanına girdi. Ve Resûlullah`a Ensâr`ın bu teessürünü arzetti. Enes İbn-i Mâlir (rivâyetine devamla) der ki: - Bunun üzerine Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem, başına (siyah) bir kumaş kenariyle bir çatkı çatmış olduğu halde mescide ve minbere çıktı bugünden sonra Resûlullah bir daha minbere çıkmadı. (Bu da son hutbesi oldu). Enes İbn-i Mâlik der ki: Resûlullah hemen minbere çıktı. Allah`a hamd ve senâ ettikten sonra: - Ashâb`ım, size Ensâr`ı vasıyyet ederim. Çünkü onlar, benim cemâatimdir ve sırdaşlarım, emînlerimdir. Onlar, üzerlerine düşen yardım vazîfesini (Akabe gecesi söz verdikleri gibi) yerine getirdiler. Şimdi (vazîfe mukabilindeki) hakları kalmıştır (ki, Cennettir.) Şu halde siz Ensâr`ın iyilik edenlerine teveccüh ve ikrâm ediniz!. (Hudûdun gayri) fenâlık yapanların kusurlarından da vazgeçiniz ve afvediniz! buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (ölüm hastalığından bir gün evvel) üzerinde bir ridâ ile ve ridâsını iki omuzu üzerine koyarak, ve (ağrıyan başı) üzerinde de siyah bir kumaş parçası çatmış olduğu halde (mescide) çıktı; tâ (minbere varıp) üzerine oturdu. Ve Allah`a hamd ve senâda bulunduktan sonra (Emmâ ba`du) diye başladığı bir hutbesini şu sûretle îrâd buyurdu: - Ey nâs! Hiç şüphesiz müslümanlar çoğalıyor; fakat Ensâr (günden güne) azalıyor. Hattâ onlar yemek içinde tuz mesâbesinde (azalmış) bulunuyorlar. Şu halde (ey Muhâcirler) sizden her kim -bir kimseye zarar verebilecek yâhut menfaati dokunacak- bir iş başına geçerse, Ensâr`ın iyilerinin hasenâtını alsın, kötülerinin seyyiâtını afvetsin!
Ben, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "Arş, Sa`d İbn-i Muâz`ın ölümü için titremiştir" buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur.