Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Hayber günü ben baldırımdan ağırca vurulmuştum. Hemen Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldim. Resûlullah üç def`a nefes etti. O saatte ağrı ve ıztırab hissetmedim.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber (den dönüşte onun) la Medîne arasında üç gün ikamet buyurdu. Bu müddet zarfında Safiyye ile izdivâcı vâkı` oldu. Ben de müslümanları velîme taâmına da`vet ettim. Bu ziyâfette ekmek, et yoktu. Ziyâfete müteallık hiç bir şey yoktu. Yalnız Resûlullah Bilâl`e sofra yaymasını emretmişti. Sofra yayıldığında üstüne hurma, akt denilen ekşi yoğurtlu taâm, bir de tereyağı konulmuştu. (Yemek esnâsında) müslümanlar aralarında: - Safiyye mü`minlerin analarından birisi (hür bir kadın) mıdır, yoksa Resûlullah`ın mülk-i yemîni (bir câriye) midir? dediler. Bir kısım müslümanlar da: - Eğer Resûlullah Safiyye`yi örterse, o, Ümmehât-ı mü`minîn birisidir. Eğer örtmezse, Safiyye Resûlullah`ın mülk-i yemîn câriyesidir! mütâleasında bulundular. Resûlullah göç etmeğe karar verince binidinin arkasına Safiyye için bir taht kurdu. Ön tarafına da perde çekti.
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber günü kadınların Müt`a sûretiyle nikâh edilmesini ve ehlî merkeplerin etinin yenilmesini yasak etmiştir.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber günü süvârî gazîlerin atları için iki pay, yayalara bir pay verdi! dediği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz (Eş`arîler) Yemen`de iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Peygamber ba`s olunduğu ve Medîne`ye hicret ettiği haberi bize irişmişti. Biz de ben ve kardeşlerim -ki, biri Ebû Bürde, öbürü de Ebû Rühm`dür; ben kardeşlerimin en küçükleri idim.- Kavmimiz (Eş`arîler) den elli üç kişi refâkatinde Resûlullah cânibine muhâcir olarak (Yemen`den) çıkmıştık. Biz bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhâlefetiyle) gemimiz bizi Habeşe hükümdârı Necâşî`nin memleketi sâhiline bıraktı. Orada Ca`fer İbn-i Ebî Tâlib radiya`llahu anh`e kavuştuk. Bir müddet onunla berâber Habeşistan`da kaldık. Nihâyet hepimiz yola çıktık. Ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hayber`i fethettiği sıra kendilerine kavuştuk. Ordudaki mücâhidlerden bâzı kimseler bize yâni gemi yârânına: - Hicret şerefini kazanmakta biz sizi geçtik! diyorlardı. Bir kere de Esmâ` Bint-i Umeys -ki bizimle Habeşe`den gelenlerden idi- (zevci Ca`fer`le birlikte) Peygamber`in kadını (ve Ömer`in kızı) Hafsa`yı -ki, o da vaktiyle bir muhâcir kafilesi içinde Habeşistan`a hicret etmişti- ziyâret etti. Esmâ` Hafsa`nın yanında iken Ömer radiya`llahu anh de kızının odasına girdi. Ömer Esmâ`yı görünce Hafsa`ya: - Bu kadın kimdir! diye sordu. Hafsa: - Umeys kızı Esmâ` `dır! dedi. (Ömer Esmâ` `nın Habeşistan hicretine ve deniz boşluğuna işâret ederek): - A, bu kadın Habeşli Esmâ` mıdır? Vay bu kadın deniz yolcusu Esma` mıdır? diye tekrar tekrar lâtîfe etti. Esmâ` da: Evet! diye tasdîk etti. Ömer Esmâ` `ya: - Medîne`ye hicret fazîletinde biz sizi geçtik! Biz Resûlullah`a sizden daha lâyık, daha yakın bulunuyoruz! demesi üzerine Esmâ` titizlenerek şöyle müdâfaada bulundu: - Hayır? Siz, hiç öyle değilsiniz! Vallahi Resûlullah ile hicret eden sizlerin Resûlullah açlarını doyurdu, câhillerini okuttu (adam etti). Biz de Habeşistan`da, Resûlullah`a uzaklarda, müslümanlara kinle, adâvetle dolu bir muhitte, bir toprakta azâb ve ıztırâb içinde bulunuyorduk. Bütün bu mezâhimi biz, Allah`ın ve Resûlullah`ın rızâsı uğrunda iktihâm ettik. Ey Ömer! Allah adına yeminler olsun ki, bütün bu dediklerini gidip Resûlullah`a arzedinceye kadar ne bir lokma yemek yiyeceğim, ne bir yudum su içeceğim. Ey Ömer, biz uzak illerde azâb olunuyorduk ve korku içinde yaşıyorduk. (Sizin Peygamber`in sâyesinde saâdet içinde yaşadığınız gibi değil). Bu hakîkatleri şimdi gidip Resûllulah`a arzedeceğim. Resûlullah`a da soracağım (ve cevab isteyeceğim). Ey Ömer! (Şuna emîn ol ki, Resûlullah`a arzederken) ben ne yalan söylerim, ne de dilim yalan söylemeğe tenezzül eder. Bu muhâveremize bir kelime bile ziyâde etmem. Bu sırada Hafsa`nın odasına Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem gelmekle Esmâ`: - Yâ Resûla`llah! Ömer şöyle şöyle söyledi, diye hikâye etti. Resûlullah: - Sen ona ne cevab verdin? diye sordu. Esmâ`: - Ben de şöyle şöyle cevab verdim! diye müdâfaasını da anlattı. Bunun üzerine Resûlullah: - Bu hususda Ömer bana sizden daha lâyık ve yakın değildir. Hakîkat şudur ki, Ömer ve Ömer`le hicret eden arkadaşları için (Medîne`ye), bir hicret sevâbı vardır. Ey gemi yoldaşları, emîn olunuz ki, sizin için iki hicret fazîleti vardır (birisi Necâşî`ye, öbürüsü Resûlullah`a.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Eş`arî yârânı (Kur`ân ehlidirler. Onlar) ın ben gece vakti (işlerinden yâhud mescidden dönüp) evlerine girdikleri zaman okudukları Kur`ân seslerini pek iyi tanırım. (Sefer hâlinde) onların (ordu içindeki) konak yerlerini de gece vakti (geçerken) Kur`ân seslerinden anlarım. Velev ki ben, Eş`arî (kardeş) lerin indikleri bu konak yerlerini gündüz görmemiş olayım! Eş`arîlerden (düşmanı sözleriyle iknâ eden) hakîm kimse de vardır ki, o, bir süvârî, veya bir düşman müfrezesine kavuştuğu zaman onlara: Arkadaşlarım size burada kendilerine intizâr etmenizi emreder! di (yereke korku)tur.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz (Eş`arîler Ca`fer ve ashâbiyle berâber Habeşe`den) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hayberi fethettikten sonra Resûlullah`a gelmiştik. Fakat Resûlullah ganîmetten bize de bir pay ayırdı. Halbuki Hayber fethinde hazır bulunmıyan bizden başka hiçbir kimseye pay ayırmamıştır.
Gelen rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Meymûne`yi ihramlı iken (Mekke`de) nikâh edip ihramdan çıktıktan sonra da zifâf olmuştur. Meymûne (Serif mevkiin) de vefât etmiştir.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Mûte harbinde Zeyd İbn-i Hârise`yi komutan tâyin edip: Eğer Zeyd katlolunursa Ca`fer komutandır. Ca`fer de katlolunursa Abdullah İbn-i Revâha komutandır, buyurdu. Râvî Abdullah İbn-i Ömer der ki: Bu gâzâda ben de mücâhidler içinde bulundum. Biz Ca`fer İbn-i Ebî Tâlib`i (Şehîd edildikten sonra) maktuller arasında aradık. Onun vücûdunda doksan bu kadar süngü ve ok yarası bulduk!.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem bizi (Cüheyne kabîlesinden) Hurka üzerine (cihâda) göndermişti. Sabah vakti düşmana mülâkî olup onları inhizâma uğramıştık. Ensâr`dan bir mücâhidle ben Fezârîlerden (Mirdas İbn-i Nehîk adlı çoban) bir kişiye kavuştuk. Fezârî bizi görünce aklı başından giderek şuursuz bir halde: Lâ ilâhe illâ`llah! dedi. Bunun üzerine Ensârî arkadaşım çekildi. Fakat ben kargımı Fezârîye yerleştirdim, nihâyet öldürdüm. Medîne`ye geldiğimizde bu vâkıa Resûlullah`a erişmiş. Resûlullah bunu duyunca bana: - Ey Üsâme! Bu adamı Lâ ilâhe illâ`llah dedikten sonra niçin öldürdün? diye sordu. Ben de: - O, ölümden kaçmak için söyledi! dedim. Resûlullah ise, bu: Niçin öldürdün? suâlini hiç durmadan tekrâr ediyordu. Üsâme (mübâlâğa edip) nihâyet ben: Keşke bugünden önce müslüman olmayaydım? temennîsinde bulundum, demiştir.