Rivâyete göre şöyle demiştir: Tâif seferinde Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şehri günlerce muhâsara ettiği halde Benî Sakîf`ten hiçbir mağlûbiyet haberi gelmemişti. Bu cihetle Resûlullah (bâzı Ashâbiyle istişâre ederek): İnşâ-Allah yarın döneceğiz! diye (muhasaraya son vereceğini) orduya i`lân etmişti. Fakat bu haber mücâhidlere ağır gelerek: Tâif`i fethetmeden nasıl gideriz? diye i`tirâz ettiler. -Râvî Süfyân bir kere de: nasıl döneriz? diye rivâyet etmiştir-. Bu i`tirâz üzerine Resûl-i Ekrem: Öyle ise yarın sabah harbe hazır olun! buyurdu. Ferdâsı sabah harb başladı. (Düşman müthiş müdâfaada bulundu. Attığı ok, taş, kızgın demir çivilerle) Ashâb`dan pek çoğu yaralandı. Bunun üzerine Resûlullah: İnşâ-Allah yarın döneceğiz! buyurdu. Bu def`a bu karar onları sevindirdi. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem de Ashâb`ın bu meserretine güldü.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu işittik, dedikleri rivâyet olunmuştur: Her kim babasından başka bir kimseye -babası olmadığını bile bile- intisâb eder (de: babamdır! der) se o kimseye Cennet haram olur.
(Sa`d İbn-i Ebî Vakkas ile Ebû Bekre hadîsinin) diğer bir rivâyet tarîkında şöyle vârid olmuştur: Bu iki râvîden birisi (Sa`d İbn-i Ebî Vakkas,) Allah yolunda iki ok atan kimsedir. Öbürüsü (Ebû Bekre) de Tâif halkı (kölelerinden müslüman olanlar) içinde Tâif kalesinin üstüne çıkmış (ve orada makara ile aşağı inmişti). Sonra Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna gelmişti. Yine bu hadîsin diğer bir rivâyet tarîkında: Ebû Bekre Tâif`ten kaçan yirmi üç müslümanın üçüncüsü olarak Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e gelmişti, deniliyor.
Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Tâif seferinden dönüşünde) Mekke ile Medîne arasında Ci`râne mevkiine nâzil olduğunda ben Resûlullah`ın huzûrunda bulunuyordum. Bu sırada Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e bir a`râbî geldi. Ve: - Bana verdiğin sözü hâlâ yerine getirmiyecek misin? dedi. Resûlullah: - (Ganîmet malını yakında taksîm edeceğimi, biraz sabredersen sevab kazanacağını) sana müjdelerim! buyurdu. Bedevî arab: - Bu müjdeleri bana vere vere çoğalttın, dedi. Bunun üzerine Resûlullah asabîleşen bir kimse hey`etinde Ebû Mûsa ile Bilâl`e dönerek: Bu bedevî verdiğim müjdemi reddetti, siz kabûl ediniz! buyurdu. Ebû Mûsâ ile Bilâl de: Kabûl ettik! dediler. Sonra Resûlullah içi su dolu bir bardak, bir kap istedi. Bu kap içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. (Ağzındaki bir miktar suyu da) buna ilâve etti. Sonra Ebû Mûsa ile Bilâl`e: Bu sudan içiniz ve yüzünüze, göğsünüze sürünüz! Size müjde veririm, buyurdu. Ebû Mûsâ ile Bilâl de su kabını aldılar. Ve Resûlullah`ın emri vechile yaptılar. Resûlullah`ın kadını Ümm-i Seleme perde arkasından: - Oğullarım, o sudan ananıza da ikrâm ediniz! diye seslendi. Onlar da ondan bir miktar Ümm-i Seleme`ye ikrâm ettiler.
Rivâyete göre şöyle demiştir: (Huneyn ganîmetinin sûret-i taksîmi hakkında Ensâr`ın i`tirâzı üzere) Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ensâr`dan çoklarını (bir çadır altında) topladı. (Îrâd ettiği hutbesinde ezcümle) şunları söyledi: Şüphesiz ki, Kureyş câhiliyyet devrine yakındır. Ve (harb görmüş) musîbet-zededir. İstedim ki, onların bu bozuk vaziyetlerini düzelteyim, ve bu sûretle onları (İslâm harîmine) ısındırayım. (Bunun için onlara çok pay verdim). Siz memnûn olmaz mısınız ki, herkes aldığı dünyâlıkla (âilesine) dönüp giderken, siz, Resûlullah ile birlikte evlerinize dönüp gidesiniz?. Ensâr (bir ağızdan): - Râzıyız, memnûnuz yâ Resûla`llah! diye bağrıştılar. Bunun üzerine Resûlullah: - Ey Ensâr! İnsanlar açık bir vâdîye sülûk etseler de Ensâr dar bir dağ yolunu ihtiyâr etse muhakkak ben dar veya bol Ensâr`ın yolunda giderim! buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Hâlid İbn-i Velîd`i (üç yüz elli kişilik bir kuvvetle) Benî Cezîme üzerine gönderdi. Hâlid İbn-i Velîd bunları İslâm`a da`vet etti. Fakat bunlar: "Biz müslümân olduk!" demesini beceremediler. Bunun yerine: "şirkten çıktı, müslüman olduk!" demeğe başlamışlardı. Bunun üzerine Hâlid bunlardan bir kısmını öldürmeğe, bir kısmını da esîr etmeğe başladı. Ve seriyyede bulunan herkese kendi esîrini öldürmesini emretti. Şimdi ben: Vallahi esîrimi öldürmem. (Muhâcir ve Ensâr) arkadaşlarımdan hiçbirisi de öldürmiyecektir! dedim. (Benî Süleym ise öldürmüşlerdi). Sefer sonunda Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in huzûruna vardığımızda bu hâli arzettik. Bunu duyunca Resûlullah elini kaldırarak iki kere: Allah`ım Hâlid`in işlediği şu işten Sana sığınırım! diye duâ etti.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bir müfreze hazırlayıp Ensâr`dan birisini (Abdullah İbn-i Huzâfe`yi) komutan ta`yîn ederek göndermişti. Ve mücâhidlere, komutanlarına itâat etmelerini emretmişti. (Her nasılsa yolda) emîr, maiyyeti (nin bâzı harektleri)ne sinirlenerek: - Resûlullah size, bana itâat etmenizi emretmedi mi? diye sordu. Onların da: - Evet emretti! demeleri üzerine: Haydi bana odun toplayınız! dedi. Mücâhidler odun topladılar. Bu def`a da: Odunu ateşleyiniz! emrini verdi. Mücâhidler odunu yakınca da: - Bu ateşe giriniz! diye emretti. Şimdi (askerin bir kısmı) girmeğe hazırlanmışlardı. Fakat öbür kısmı onları tutarak: - Ne yapıyorsunuz? Biz, ateşten Resûlullah(ın himâyesin)e sığınmış kimseleriz! di(yerek onları önle)yorlardı. Onlar bu muhâvereye devâm ederken nihâyet ateş söndü. Komutanın da sinirleri yatıştı. Bu vâkıa Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e irişince: - Eğer mücâhidlere bu ateşe girselerdi kıyâmet gününe kadar ateşten çıkamazlardı. (Çünkü âmire) itâat, ma`kul ve meşrû` olan emirler hakkındadır! buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ebû Mûsâ ile Muâz İbn-i Cebel`i Yemen`e (vâli, hâkim, zekât âmili) göndermişti. Yemen iki mıntıka olup Resûlullah bunlardan her birisini bir mıntıkaya me`mûr etmişti. Sonra (bunlara verilen ta`lîmât cümlesinden olarak): halka kolaylık gösteriniz de zora koşmayınız ve müjde veriniz; (mûnis olunuz) da ürkütmeyiniz! buyurdu. Sonra bunlardan her biri me`mûriyet mahalline gitti. Alî (rivâyetine devamla) der ki: Bu ikisinden her birisi kendi mıntıkasını dolaşıp arkadaşının mıntıkasına yaklaştığında arkadaşını (ziyâretle) dostluğunu yenilemek ve ona âsanlık temennî etmek i`tiyâdında idiler. Bir kere Muâz kendi mıntakasını dolaşıp arkadaşı Ebû Mûsâ`nın vilâyetine yaklaştığında devesine binerek dostunu ziyârete gitmişti. Ebû Mûsâ`nın bulunduğu yere vardığında onu bir yere oturmuş, etrâfına da bir sürü halk toplanmış bir vaziyettebuldu. Aynı zamanda yanında iki eli boğazına bağlı birisinin durduğunu gördü. Muâz (bu garib vaziyeti istiknâh ederek) Ebû Musâ`ya: - Ey Abdullah İbn-i Kays (Ebû Mûsâ`nın adıdır) bu ne iştir? diye sordu. Ebû Mûsâ: - Bu elleri bağlı duran (yehûdî) bir kişidir. Müslümân olduktan sonra irtidâd etmiştir! dedi. Muâz İbn-i Cebel de: - Bu mürted öldürülmedikçe devemden inmem! dedi. Ebû Mûsâ: Bunun katli için mi geldin, haydi in! dediyse de Muâz: Bu mürted öldürülünceye kadar inmem! di(ye ısrâr et)di. Bunun üzerine Ebû Mûse`l-Eş`arî`nin emri ile mürted yehûdî öldürüldü. Sonra da Muâz devesinden indi. (Esnâ-yı sohbette) Muâz, Ebû Mûsâ`ya: - Kur`ân (hatmin)i nasıl ve ne zaman okursun? diye sordu. Ebû Mûsâ da: - Günün müteaddid zamanlarına ayırarak okurum. (Bir saatte ve bir def`ada okumam) dedi. Bu def`a da Ebû Mûsâ: - Ey Muâz! Ya sen nasıl okursun? diye sordu. O da: - Ben gecenin ilk zamânında uyurum. Sonra uykumdan bir kısmını uyumuş olarak kalkarım ve Allah`ın takdir buyurduğu kadar Kur`ân okurum. (Ve namaz kılarım). Namazımda Allah`tan sevab umduğum gibi uykum husûsunda da Allah`dan sevab umarım! dedi.
Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Ebû Mûse`l-Eş`arî`yi Yemen`e gönderirken Resûlullah`a Yemen`de yapılan içkiler(in şer`î mâhiyetlerin) den sormuştu. Resûlullah da: - Bu içkiler nedir? dedi. Ebû Mûsâ da: - Biti` (denilen baldan ma`mûl içki) ile Mizr (denilen darı, arpa ve mısırdan yapılan içki) dir! diye cevâb verdi. Resûl-i Ekrem (umûmî bir düstûr olarak): - Her sekir veren şey haramdır! buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlulah salla`llahu aleyhi ve sellem bizi Hâlid İbn-i Velîd ile berâber Yemen`e göndermişti. Bundan sonra da Alî İbn-i Ebî Tâlib`i, Hâlid İbn-i Velîd`in yerine gönderdi. Ve Alî`ye: Evvelce Hâlid İbn-i Velîd`in yanında Yemen`e giden mücâhidlere i`lân et; Bunlardan seninle berâber düşman ta`kîbine gitmek istiyenler, gidip ta`kîb etsinler, (yeni ganîmetten müstefîd olsunlar) dileyenler de gitmeyip dönsünler! buyurdu. Bu emir üzerine ben de Alî ile berâber düşman ta`kîb edenler arasında bulundum. Berâ` İbn-i Âzib (rivâyetine devamla) der ki: Bu seferde ben pek çok okıyye para iğtinâm ettim.