Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in atmış üç yaşını tamamlayarak vefât ettiği rivâyet olunmuştur.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben bir kere mescidde namaz kılarken Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem beni çağırmıştı. Ben de icâbet edememiştim. (Namzadan sonra vardığımda): Yâ Resûla`llah namaz kılıyordum (geç icâbet ettim) diye i`tizâr ettim. Bunun üzerine Resûlullah: Allah (Kur`ân`da): "Ey mü`minler sizi, Resûlullah kendinize hayat verecek şeylere da`vet ettiği zaman Allah`a ve Resûlüne icâbet ediniz!" buyurmadımı? dedi. Sonra Resûlullah bana: - Ey Saîd, sen bu mescidden çıkmazdan önce sana muhakkak bir sûre öğreteceğim ki o, Kur`an`daki sûrelerin (sevâb cihetiyle) en büyüğüdür, buyurdu. Sonra elimi tuttu. Mescidden çıkmak istediği sıra ben: - Yâ Resûla`llah! Sana bir sûre öğreteceğim ki o, Kur`an`daki sûrelerin en büyüğüdür, demedin mi? dedim. Resûlullah: - O sûre ... dir ki (namazlarda) terâr olunan yedi âyet ve (bana ihsân olunan) Kur`an`dır buyurdu.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Bir kere Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e: Yâ Resûla`llah! Allah indinde hangi günah en büyüktür? diye sordum. Resûlullah: Allah seni yarattığı halde Allah`a benzer bir eş uydurmandır, buyurdu. Ben: Hakîkaten bu, büyük (günah)dır, dedim. Sonra hangi (günah büyüktür)? diye sordum. Resûlullah: Seninle berâber yemek yemesinden korkarak çocuğunu öldürmendir, buyurdu. Bundan sonra hangisi (büyüktür?) dedim. Resûlullah Komşunun haliylesiyle zinâlaşmandır buyurdu.
Rivâyete göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem: "Kızılımtırak beyaz mantar, Kudret helvası (gibi Allah`ın külfetsiz ni`metleri) nev`inden bir rızıktır. Suyu da göz ağrısına şifâdır" buyurmuştur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Allah tarafından) Benî İsrâîl`e: [Beyt-i Makdis`in kapısından eğilerek (tevâzu`la) giriniz ve: "Hıtta = Yâ Rab Dileğimiz, günahımızı affetmendir" deyiniz.] denildi ve onlar (tersine) kıçları üzere imekliyerek girdiler. Ve (emrolundukları kelimeyi) değiştirip hıtta yerine (istihfâf için) ... (mühmel kelimesin)i söylediler.
Rivâyete göre Ömer radiya`llahu anh şöyle demiştir: Bizim en düzgün Kur`ân okuyanımız Übey (İbn-i Kâ`b)dır. En isâbetli hüküm verenimiz de Alî (İbn-i Ebî Tâlib) dir. Şüphesiz, biz, Übey İbn-i Kâ`b`ının usûlü kırâat ve edâsından çoğunu unutuyoruz. Bununla berâber Übey: Ben Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den işittiğim hiç birşeyi bırakmam ve unutmam, iddiâsındadır. Halbuki Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: "Biz bir âyetten nesheder veya te`hîr edersek..." buyurmuştur.
Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ buyurur ki: (Bâzı) Âdem-oğlu beni yalanlar. Halbuki beni tekzîb etmek ona yakışmazdı. Bâzısı da sebbeder (ülûhiyet sıfatımı tenkîs eder) halbuki bana sebbetmek ona yakışmazdı. Âdem-oğlunun beni tekzîbine gelince: O, (öldükten sonra) benim onu eskisi gibi iâde edip yaratmağa gücüm yetmez sanır. Bana sebbetmesi husûsu da "Benim oğlum var!" demesidir. Halbuki ben zevce veya veled edinmekten uzak bulunuyorum.
Ömer radiya`llahu anh`in şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Üç şey (hakkındaki dileğim), Allah(ın vahyin)e tesâdüf etti. Yâhud Rabbim (in vahyi) ben (im dileğim) e muvâfık oldu: 1) Yâ Resûla`llah Makam-ı İbrâhim`i namazgâh ittihâz etseniz, dedim. (Bunun üzerine: ... âyeti nâzil oldu) 2) Yine ben: Yâ Resûla`llah huzûrunuza (maslahat îcâbı) sâlih, fâsik kimseler giriyor. (Kadınlarla görüşüyorlar). Ümmehât-ı Mü`minîn`e (= mü`minlerin anaları olan kadınlarınıza) örtünmelerini emretseniz, dedim. Bunun üzerine de Allah hicâb âyetini gönderdi. 3) Ömer der ki: Bir kere Resûlullah`ın (kıskançlık gösteren) bâzı kadınlarına darıldığını duymuştum. Bunun üzerine onların yanına giderek: Kadınlar! Ya (bu hıçınlığa) nihâyet verirsiniz, yâhud iyi biliniz ki Allah, sizin yerinize Peygamber`ine sizden daha hayırlı kadınlar verir, dedim. Nihâyet Peygamber`in kadınlarından birisinin (Ümm-i Seleme`nin) yanına varmıştım. Kadın bana: Ey Ömer! Resûlullah kadınlarına öğüt veremez mi ki, sen onlara va`zetmeğe kalkışıyorsun? Öğüt vermeğe ne selâhiyetin var ki, burada bize akıl hocalığı ediyorsun? demişti. Bunun üzerine de Azîz ve Celîl olan Allah: (Ey kadınlar! Şâyet sizi Peygamber boşarsa onun Rabb`i gerektir ki Peygamber`ine sizlerden daha hayırlı öyle zevceler verir ki, onlar müsilm mü`min, itâatli, tevbekâr, ibâdetli, oruçlu, dul, bâkir kadınlardır) meâlindeki âyet-i kerîmeyi gönderdi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ehl-i Kitâb (olan yehûdîler) Tevrât`ı İbrânîce (metni) ile okurlar, Arab diliyle de müslümanlara tefsîr ederlerdi. Bu hususta Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem Ashâbına siz Ehl-i Kitâb (ın sözlerin)i tasdîk, ne de tekzîb ediniz. Ancak: (Biz Allah`a ve bize indirilen Kur`ân`a îmân ettik...) deyiniz, buyurmuştur.
Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurdu rivâyet olunmuştur: Kıyâmet gününde (Allah cânibinden) Nûh (aleyhi`s-selâm) çağırılacak. Nûh: Yâ Rab davetine icâbet ettim, dîvânına geldim, fermânına âmâdeyim diyecek. Allahu Teâlâ: (Emirlerimi ümmetime) teblîğ ettin mi? diye soracak. Nûh da: Evet ettim, diyecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ Nûh`un ümmetine Nûh size teblîğ etti mi? diye soracak. Nûh`un ümmeti de: Bizi öyle âhiret azâbından korkutan bir peygamber gelmedi, diyecekler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Nûh`a: Ey Nûh! Teblîğ ettiğine kim şahâdet eder? diye soracak. O da: Muhammed ümmeti, diye cevâb verecek. Sonra Muhammed`le ümmeti Nûh`un, ümmetine Allah`ın ahkâmını teblîğ ettiğine şahâdet edecekler. Peygamberiniz de sizin üzerinize bir şâhid olacaktır. (Resûl-i Ekrem buyurur ki:) İşte şu beyanım, ... kavl-i şerîfinin mazmûnudur.