Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem sebeb-i vefâtı olan hastalığı sırasında Fâtıma radiya`llahu anhâ`yı yanına çağırdı. Ve ona gizli bir şey söyledi Fâtıma ağladı. Sonra bir daha çağırıp gizli bir şey söyledi. Bu def`a da Fâtıma güldü. Biz bu ağlamanın ve gülmenin sebebini sorduk. Fâtıma: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem bana sebeb-i vefâtı olan bu hastalık netîcesinde Hak cânibine alınacağını söyledi. Bunun üzerine ağladım. Sonra ben, hânedânının kendisine ilk ulaşanı (ve Cennetlik kadınların ulusu) olacağımı söyledi. Buna da güldüm, dedi.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Resûlullah`ın: "Hiçbir Peygamber dünyâ (ni`meti) ile âhiret (saâdeti) arasında muhayyer kılınmadıkça vefât etmez" dediğini çok işitirdim. Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in de sebeb-i mevti olan hastalığında boğazı kısılıp sesi değişerek ihtizâr hâlî geldiğinde: ... âyetini sonuna kadar okuduğunu işitmiştim. Artık anladım ki Resûlullah da bu iki dilek arasında muhayyer bırakılıyor (da o, âhireti ihtiyâr ediyor).
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem sıhhatte iken birçok defalar: "Hiçbir Peygamberin rûhu Cennet`teki durağını görmedikçe kabzolunmaz. Sonra (durağına gitmek) arzusuna bırakılır, yâhud muhayyer kılınır" buyurmuştu. Vaktâki hastalanıp rûhu kabzolunmak zamânı gelince (mübârek) başı benim dizimde bulunduğu bir sırada üzerine bir baygınlık geldi. Sonra ayılınca gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi. Sonra: Allah`ım, beni Refîk-ı A`lâ zümersine kat! diye duâ buyurdu. Bunun üzerine ben: Artık Resûlullah şimdi bizi ihtiyâr etmiyor, dedim. Ve bildim ki Resûlullah`ın bu temennîsi, sıhhatli zamânında vaktiyle bize söylediği bir haber (in kendisinde tecellîsi) dir.
Gelen rivâyet göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem her zaman hastalandığında Muvvize sûrelerini okuyup kendi (elleri) ne üflemek (ve ondan ifâkat için) eliyle vücûdunu sıvamak i`tiyâtında idi. Sebeb-i vefâtı olan hastalığa tutulunca Resûlullah`ın nefes ettiği Muavvize sûreleriyle ben de kendisine nefes etmeğe (ve hastalıktan ifâkat niyetiyle mübârek) eline üfleyip kendi eliyhe vücûdun meshetmeğe başladım.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem vefât etmezden önce bana arkasnı dayamış bir vaziyette iken kendisine kulak verdim: Allah`ım günahlarımı bağışla bana merhamet et ve beni Refîk-ı A`lâ`ya iriştir, diye duâ ettiğini işittim.
Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in (mübârek) başı benim çenemle göğsüm arasında olduğu halde vefât etti. Bu cihetle ben, Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`den sonra hiçbir kimsenin ölümünün şiddetinden asla korkmam.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Alî İbn-i Ebî Tâlib radiya`llahu anh Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in vefâtı hastalığında yanında çıkmıştı. Nâs: - Yâ Ebe`l-Hasen! Resûlullah (bu gece) nasıl sabahladı? diye sordular. Alî: - Allah`a hamdolsun hastalıktan ifâkat bularak sabahladı. diye cevâb verdi. Alî`nin bu cevâbı üzerine onun elini (babam) Abbâs radiya`llahu anh tutarak Alî`ye: - Vallahi üç gün sonra başkasına kul, köle olacaksın! Çünkü ben kesin olarak sanırım ki, Resûlullah bu hastalığından yakında ölecektir. Ben Abdü`l-Muttalib oğullarının ölüm sırasında yüzlerini (n ne şekil aldıklarını tecrübemle) bilirim. Şimdi sen biz (Hâşimîler) nâmına Resûlullah`a git, bu (hilâfet), iş (i) kimde bulunacağını Resûlullah`a sor! Hılâfet bize âid ise bunu (Resûlullah`ın sağlığında) bilelim. Bizden başkasına âid ise bunu da öğrenelim, ve bizi ona vasiyyet etsin, dedi. (Alî: - Bu işi bizden başka uman bulunur mu? dersin, diye sordu. - Vallahi bulunur sanırım, dedi.) Bunun üzerine Alî: - Vallahi bu işi biz Resûlullah`a sorar, o da bizi bundan men`ederse (iyi bil ki) Resûlullah (ın vefâtın) dan sonra halk (bununla istidlâl ederek) hılâfeti bize vermezler. Bu cihetle ben Resûlullah`a sormam (ve hilâfet istemem) diye yemîn etti. (Resûlullah`ın vefâtı üzerine Abbâs) Alî`ye: Elini uzat, bîat edeyim. (Beni görerek) halk da bîat edecektir, dediyse de Alî bu teklîfi de kabûl etmedi.
Her zaman şöyle söylediği, rivâyet olunmuştur: Allah`ın bana ihsân ettiği ni`metlerinden birisi Resûlullah`ın benim odamda, benim nöbetimde (mübârek başı) benim göğsümün üstü ile gerdanımın arasında olarak vefât etmesidir. Bir de Allah`ın, onun vefâtı sırasında benim tükürüğümle onun tükürüğünü bir arada birleştirmesidir (Şöyle ki: kardeşim) Abdurrahmân elinde bir misvâkle odaya girmişti. Ben de Resûlullah`ı (göğsüme yan) dayamıştım. Onun misvâke dikkatle baktığını gördüm. Misvâki çok sevdiğini bildiğim için: Size misvâki alayım mı? diye sordum. Başı ile: Evet, diye işâret etti. Ben de misvâki yumuşatıp verince ağzında yürütüp fırçaladı. Bir de Resûlullah`ın yanında sahtiyandan ufak bir su kabı, içinde su ile berâber dururdu. Ara sıra iki elini bu kaba batırıyor ve ıslanan elleriyle yüzün sıvayor ve: Lâilâhe illâ`llah! Ölümün ne şiddetleri, sademeleri var, diyordu. Sonra elini kaldırdı. Tâ rûhu alınıncaya kadar: Allah`ım beni Refîk-i A`lâ câmiasında kıl, duâsına devâm etti. Ve bu duâ ile Hatemü`l-Enbiyâ`nın (mu`cizeler ihzâr eden mübârek) eli düştü.
Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (baygın bir halde) hasta iken (ağzına) ilâç koymuştuk. O da bize: İlâç vermeyiniz, diye işâret etmeğe başlamıştı. Biz (Resûlullah`ın imtinâı) hastalar ilaçtan hoşlanmadığı içindir, dedik (ve ilâç vermeğe devâm ettik). Fakat ayılınca: Ben sizi ilâç vermekten men`etmedim mi? diye itâb etti. Biz yine: Hasta ilâçtan hoşlanmaz (onun için tekdîr ediyor) dedik. (Yine ilâç vermeğe devâm etmek istedik). Bunun üzerine Resûlullah: "Ev içinde bulunan herkes istisnâsız bu ilâçtan alacaktır. İşte ben ona bakıyorum. Yalnız Abbâs başka. Çünkü o, beni ilâçlamakta sizinle bulunmadı!" buyurdu.
Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (in hastalığı vefâtı günü zevâle doğru çok ağırlaştı). Ağırlaşınca (sık sık) bayılmağa başladı. Bundan müteessir olan Hazret-i Fâtıma: Vay babamın ıztırâbına di(ye ağlamağa başladı). Resûl-i Ekrem Kızım! Bugünden sonra babanın üzerinde hiç ıztırab kalmıyacaktır di (ye tesellî et)ti.